Yanıma geldiğinde kızgındı. Olağanüstü telaş içinde, tedirginlik ve aceleci bir tavır sergiliyordu. Bana “ne bahasına olursa olsun boşanmak ve çocuklarını da almak istediğini” söylüyordu…
Eşinin internetten bir başkası ile yazışmasını görmüştü. Hatta ilgili kısmı daha sonra bana da gönderdi. Akraba evliliği yapmışlardı, eşi ev kadınıydı. İki çocukları vardı. Bana şöyle sormuştu “Sen olsan ne yaparsın?”. Benim buna karşı cevabım net değildi. Bu tür durumların sübjektif, kişiye göre değiştiğini ve göreceli olduğunu ifade ettim. Bir ticari yatırım veya bir proje kararı gibi değerlendirilemeyeceğini, hesap kitap yolu ile de analiz edilemeyeceğini kendisine söyledim.
Aslında sorduğu soru ve kullandığı kelimeler işin can alıcı noktasıydı. Beyanları, sözleri şiddetli, o denli sert ve kararlı gözükse de iradesi belki de öyle değildi, farklı bir psikoloji içerisindeydi. Belki de bu yazışma çok basit, evliliğini sürdür dememi bekliyor da olabilirdi. Bu arada ne tür baskı veya etki içerisinde olduğunu da bilmek mümkün değildi. Eşi bu vakıa nedeniyle çocukları ile birlikte anne ve babasının yanına gitmişti.
Ben ne dedim? Hisselerim, bu kişi ve eşinin boşanmayacakları yönündeydi. Biraz beklememizin uygun olacağını ve buna benzer şeyler söyledim, aramalarında da tabiri yerinde ise hep oyaladım.
Ama bir ara bana bu kişiyi gönderen ile konuştuğumda “başka bir avukata vekalet verdiğini, avukatın çocukları alacağını, tazminat vs. alacağını ve kısa sürede sonuçlandıracağını söylediğini iletti”. Ben yorum yapmadım. Çok sürmedi, yine birkaç ay sonra bir vesile ile görüştüğümde, “abi anlaştılar” dedi. Muhtemelen dava duruşması bile olmadan vazgeçmiş de olabilirlerdi. Bu durum merak konusu dahi değildi. Bu kez yorum yaptım ve “Ben, bunu hissettiğimden dava açmadım, birleşebileceklerini düşünmüştüm” dedim.