Genelde ekonomide, özelde bankacılıkta kuvvetler ayrılığı, ya da başka bir deyişle görevler ayrılığı ilkesi uygulanmalı mıdır?
Eğer üçüncü kişilerin tasarrufları kontrol ediliyorsa, kamunun malları idare ediliyorsa, borsada işlem gören şirketler söz konusuysa, örnek olarak bankalar söz konusu ise devlet yönetim modeli olarak tartışılan kuvvetler ayrımının yansıması olan görevler ayrılığı ilkesi zorunludur. Ancak kişinin kendi özel mülkiyeti veya mal varlığını kontrol etmesi durumunda kuralları kendi koyabilir, kuvvetler ayrılığı olmayabilir . Hatta borsada işlem görmeyen çok büyük kuruluşlarda da bu kuruluşların sahipleri kendi malları üzerinde dilediğince tasarruf yapabilirler. Bunlar daha çok aile şirketleridir. Kaldı ki, günümüzde aile şirketleri de artık profesyonel yönetime geçme eğilimdedirler ve bağımsız yönetim uygulamasına geçmektedirler. Görevler ayrılığı, fren ve denetleme sistemi olmayan aile şirketlerinin de ömrü kısa olmakta, denge ve denetlemenin olduğu şirketler, kurumsal şirketler çok uzun ömürlü olmaktadırlar.
Burada somut bir örnek ele alınacaktır: Barings Bank ve Nick Leeson ismi çok özel bir örnek olarak değerlendirilecektir. Görevler ayrılığı aksadığında neredeyse iki buçuk asırlık koca bir bankanın çok kısa bir sürede nasıl iflas edip, battığı açıklanacaktır.
Önce biyografi.net’ten alıntı yaparak, Nick Leeson’ın kısaca hayatına göz etalım: “25 Şubat 1967‘de Watford, İngiltere’de dünyaya geldi. Parmiter’s School‘u bitirdikten sonra 1985 yılında bir özel banka olan Coutts‘da işe başladı. 1987‘de Morgan Stanley‘e geçen Leeson, 2 yıl sonra 1989‘da Barings Bank‘a transfer oldu. Zeki, çalışkan ve yetenekli bir finans uzmanı olan Leeson, genç yaşında kariyerine hızlı başlamış ve hızlı ilerliyordu.
1992‘de gene bir bankacı olan Lisa ile evlendi. Gene aynı sene Barings tarafından Singapur, SIMEX’de vadeli işlemler borsası bölümünün başına getirildi. Barings’in SIMEX de bir bölümü olmasına rağmen Leeson işe başlayana kadar aktif değillerdi. İşe başlamasınndan hemen sonra bir hatalı işlem yapılır. Otobiyografisinde, “Herşey benimle çalışan kızlardan birinin yaptığı bir hatayla başladı” diyeceği, bu hatayı düzeltmek için başladığı, ama sonu gelmeyen izinsiz işlemler yapmaya başladı.
İlk başlarda durum her ne kadar daha kötüye gittiysede, sonradan NIKKEI‘in (Japon Borsası) yukarılara tırmanmaya başlamasıyla, sürekli yaptığı alımlar ciddi kârlar getirdi. İlk senenin sonunda Nick, bankasına 10 Milyon Pound kâr ettiriyordu. Banka yöneticileri bu kârların arbitraj’dan kaynaklandığını sanıyor, yapılan işlemleri yeterince detaylı incelemiyor ve Nick’in yaptığı izinsiz işlemleri farkedemiyordu. İlk senenin sonunda, yıllık 50.000 Pound maaş alan Leeson, banka tarafından, başarısı sebebiyle 130.000 Pound bonusla ödüllendirildi.”
Görüldüğü gibi Nick Leeson çok zeki ve parlak bir insan örneği sergilemiştir. Ama denetlenmeyince 230 yıllık köklü ve güvenilir bir banka olan Barins Bank iflas etmiştir.
Banka niçin iflas etmiştir, denetlenmeyen nedir?
Bu konuda Gürdoğan Yurtsever’in Bankacılığımızda İç Kontrol isimli çalışmasından alıntı yaparak kısaca konuyu açıklayacağız. Çalışmanın önsözünde şu cümleler yer almıştır: Özellikle iflas veya büyük zararlara yol açan bazı bankalardaki problemlerin en temel nedenlerinden birisinin banka yönetimi veya yetkilileri tarafından ölçüsüz biçimde risk alınması ve alınan bu risklerin kontrol edilebilmesini mümkün kılacak iç kontrol mekanizmalarının oluşturulmamış olması veya oluşturulan mekanizmalardaki büyük aksaklıklar olduğu görülmüştür. Bu konuda dünya üzerinde bilinen en önemli örnek, Barings Bank’ın iflas etmesine yol açan süreçtir. Bu iflas dünya genelinde tüm finansal kuruluşların risk yönetimi ve iç kontrol sistemlerini yeniden yapılandırmalarının gerekliliğine yönelik önemli bir kendine gelme çağrısı olmuş, tüm dünyada bu konuda önemli bir hareketlenme başlamıştır. Banka zararlarına yol açan problemler analiz edildiğinde, etkin bir iç kontrol sisteminin olmasıyla bu gibi zararların önlenebileceği sonucu ortaya çıkmıştır.
Leeson, hem bölüm yöneticisi, hem yatırım uzmanı, hem de operasyon bölümünün yöneticisi olarak, hiç olmaması gereken bir konum almıştır.
Genel müdür olarak Leeson’ın işi alım-satım yapmak olmamasına rağmen, Singapur Borsasından gerekli lisansı Leeson alır ve türev piyasalarda işlemler yapmaya başlar. Yaptığı işler arasında Nikkei 225 endeksi ve Japon bonoları üzerine futures işlemleri ve Nikkei’de opsiyon ve forex işlemleri vardır. Böylece Leeson, hem bölüm yöneticisi, hem yatırım uzmanı, hem de operasyon bölümünün yöneticisi olarak çalışmayı sürdürür. Yani trade işlemlerinin (alım satım işlemleri) muhasebeleştirilmesinden sorumlu operasyon bölümünden de sorumlu olduğu için yanlışı kimse görememektedir.Bu görevler ayrılığı ilkesine aykırı çalışma şekline Barings Bank’ca hiç bir müdahelede bulunulmaz. Leeson’ın açıklamasına göre, türev işlemler üzerinde alım-satım yaparlar. Normal şartlar altında alınan türev pozisyonlar 30 dakika içinde kapatılır. Nadiren bir pozisyon 12/14 saat taşınır. Bu şekilde çalışma devam etmekte iken bir gün çalışanlardan birinin yaptığı bir hata sonucu oluşan 20.000 poundluk bir zarar fark edilir ancak olay raporlanmaz ve Çin inanışına göre şanslı numara olarak kabul edilen 88888 no’lu bir hesap açılarak, zarar burada gizlenir. Bu hesabın fake hesap olduğunu kimse bilmez.
Teknik olarak bankanın batışı Gürdoğan Yurtsever’in Bankacılığımızda İç Kontrol isimli çalışmasının 20. Sayfasında şöyle anlatılır: “… Leeson, Osaka ve Singapur borsalarına kote edilmiş olan Nikkei-225 endeksinin fiyatlarındaki farklardan arbitraj karı sağlayabileceğini düşünerek yola çıkmıştır. Bu işlem için bir borsadan future contrat alınıp diğer borsada satılması ve küçük marjlar nedeniyle büyük hacimli işlem yapılması gerekmektedir. Yani strateji bir piyasadaki kapalı pozisyon (yani artışa bahse girmek), bir diğerindeki açık pozisyon (yani düşüş için bahse girmek) ile karşılamak üzerinedir. Fakat Leeson’un stratejisi arbitrajdan öteye geçmiştir. Pozisyonlarını hedge etmek yerine Japon piyasalarının geleceği üzerine kumar oynamış ve hedge edilmemiş pozisyonları süratle tırmanmıştır. 23 Şubat 1995 tarihine kadar 7 Milyar USD değerinde hisse senedi-endeks future sözleşmesi satınalmış ve 20 Milyar USD tahvil ve faiz-oranı future sözleşmesi satmış bulunmaktadır. Barings’in zararının büyük kısmı hisse senedi future sözleşmelerinden gelmiştir. 17 Ocak 1995 tarihinde Kobe depremi olmuş, Nikkei endeksi sarsılmış ve Leeson’un stratejisi çökmüştür. Leeson’un ödeme yapabilmesi için Nikkei’nin 18.500-19.500 arasında kalması gerekmekteydi. Piyasanın 18.500’ün altına düşeceği endişesiyle piyasayı yukarı itmek için Leeson büyük miktarda Nikkei Futures almıştır. Fakat Tokyo borsası dünyanın en büyük ikinci borsası olduğu için bireysel alıcıların fiyatı etkilemesi kolay değildir. Tokyo borsası 23 Ocak 1995 de 17.800’ün 1.000 puan altına düştü. Leeson Şubat ayında ümitsiz bir şekilde piyasayı yukarı çekmek için tekrar Nikkei Futures satın almıştır.”
Devamında ders niteliğinde şu yorum yer almıştır: “Başarısız olduğunda ise banka batmış durumdadır. Bu büyük ve muazzam zarara yol açan işlemler incelendiğinde Barings Bank’ta çok büyük kontrol eksikliği, ayrıca da zayıf bir yönetim olduğu görülmüştür. Bu tespitin en önemli göstergelerinden birisi Leeson’un hem işlem masasını, hemde arka ofisin kontrolünü elinde bulundurduğunun anlaşılmasıdır. Aslında o tek başına Barings Future Singapur idi. Nick Leeson bu sayede rahatça pozisyon alabiliyor, istediği şekilde yönetebiliyor ve oluşan zararları fiktif nitelikteki hesaplarda gizleyebiliyordu. Leeson aslında 1992 yılında ödemeler (Settlemens) bölümünün başı olarak Singapura gönderilmiştir. Görünüşte başarılı idi. Barings’in future işlemlerinden karı 2 Milyon USD’den 20 Milyon USD’ye yükselmişti. Banka Leeson’u işlemler (Trading) bölümünün başına getirirken ödemeler departmanındaki görevini korumuştu. Diğer bankalarda bu iki işlev birbirinden ayrı bulunmaktadır. İşlem yapan bir kişiye işlemlerini ifa etme yetkisi sağlamak bu kişinin aldığı riskleri gizleme olanağı yaratabilirdi. Bankanın ayrıca Leeson’un işlemlerini kontrol edecek bağımsız bir risk-yönetim birimi de mevcut değildir. Eğer iç kontrol yapısının genel kontrol amaçlarından olan görevlerin ayrımı ilkesine uyulmuş olsaydı Nick Leeson kendi başına hareket edemeyecek ve Barings Bank da batmayacaktı…”
Banka battıktan sonra Leeson’a ne olmuştur. Eşinden boşanmıştır, hapse girmiştir, hapisten çıktığında işsiz ve evsizdir. Hastadır, kanser olmuştur. Hapisten çıkınca, İlk yılı ailesi ve arkadaşları ile geçirmiş, kanser tedavisi olmuştur. Leeson, daha sonra yaşadıklarını paraya çevirmeyi başarmıştır, The Mail gazetesi yazı dizisi için kitabına çok önemli miktarda para ödemiş,daha sonra otobiyografi kitabı film yapılmıştır.
Nisan 2005’de ticari işlemler yöneticisi olarak girdiği Galway Futbol Kulübü’nün Kasım 2005’de Genel Müdürü olmuştur. Psikolog Ivan Tyrell’le beraber yazdığı “stressle baş etmek” adlı kitabı yayınlanmıştır. Leeson futbol takımından istifa etmiş,2001 yılında psikoloji derecesi almıştır. Sonrasında ise, Leeson zamanının çoğunu firmalarla deneyimlerini paylaşarak, risk yönetimi seminerlerine katılarak sürdürmüştür. Eğer Leesson denetlenmiş olsaydı banka batmayacaktı. Hatta banka çok ciddi büyüyecek,itibarı artacak, Leeson da çok daha üst mertebelere gelecekti. Denetimsizlik hem bankaya, hem Leeson’a yaramamıştır. Tüm yetkilerin bir kişide toplanması ekonomide ve özelde bankacılıkta felaket getirmiştir.