TRAFİK KAZASINDA ALKOLLÜ OLMAK TEK BAŞINA TAM KUSUR NEDENİ MİDİR?
Trafik kazaları elbette bir çok nedene dayalıdır. Bunların temelinde sürücü kusurları bulunmakla birlikte çevre, yol ve üçüncü kişi kusurları da bulunmaktadır.
Aşırı alkol almanın trafiği tehlikeye düşüreceği, ya da hız limitleri belirlenmiş yerlerde, olumsuz hava koşullarının mevcut olduğu durumlarda da aşırı hızla araç kullanmanın açıkça maddi hasarlı ya da ölü ve yaralı bulunan kazalara neden olabileceği kuşkusuzdur. Bununla birlikte aşırı hız kullanarak kırmızı ışıkta geçen bir şahsın alkollü bir araç sürücüsüne çarptığını düşündüğümüzde sonuç ne olacaktır? Yani, alkollü olarak araç kullanan kişi, alkolsüzde olsa bu kaza olacaktı. Alkollü sürücünün alkolsüz olması durumunda da aynı kaza vuku bulacak, aşırı hızla seyreden araç yine asıl ve tam kusurlu olacaktı.
İşte eğer alkolsüz de olunsa kaza meydana gelecek ise, alkollü sürücü (salt -münhasıran-alkol aldığından dolayı) kusurlu sayılmayacaktır.
Uzun yıllardır. Alkollü sürücünün her daim kusurlu olduğu tezi son yıllarda yukarıda açıkladığım görüş, vergi ve cezaların ancak yasa ile konulabileceği, yasada ise salt alkollü olmanın mutlak kusur olduğu anlamında bir tanımlama olmadığı, yönetmelik ile de ceza getirilemeyeceği düşüncesi ile maddi gerçeğin araştırılması gerektiği görüşü önem kazanmıştır. 2918 Sayılı KTK’nun 48. maddesinde; alkollü içki alması sebebiyle güvenli sürme yeteneklerini kaybetmiş kişilerin karayolunda araç sürmelerinin yasak olduğu ifade edilmiştir. Yönetmelikte ise, “Uyuşturucu ve Keyif Verici Maddeler ile İçkilerin Etkisinde Araç Sürme Yasağı” başlıklı 97/1. maddesinde; alkollü içki almış olması sebebiyle güvenli sürme yeteneğini kaybetmiş kişilerin karayolunda araç sürmelerinin yasak olduğu açıklandıktan sonra bu konu ile ilgili olan “b-2” bendinde; alkollü içki almış olarak araç kullandığı tesbit edilen diğer araç sürücülerinden kandaki alkol miktarı 0.50 promil üstünde olanların araç kullanamayacakları belirtilmiştir.
Dikkat edilirse, yasanın vermediği bir yetki ile yönetmelikle yasak getirilmiştir. Hem kanuna aykırı yönetmelik olamayacağı,hem de yönetmelikle ceza tayin edilemeyeceğinden bu yönetmelik hükmünün geçersiz olduğu da mutlaktır.
O halde salt alkol değil, kazanın meydana gelişinin tam olarak uzmanlarla tespiti ile maddi gerçeğin ortaya çıkarılması hukuka uygun olmaktadır. Yerinde bir Yüksek Yargı Kararı olarak,T.C. YARGITAY, 17. HUKUK DAİRESİ
ESAS NO. 2014/17677, KARAR NO. 2017/1206 sayılı kararlarını da ekliyoruz.
T.C.
YARGITAY
17. HUKUK DAİRESİ
ESAS NO. 2014/17677
KARAR NO. 2017/1206
KARAR TARİHİ. 9.2.2017
>ALKOLLÜ TRAFİK KAZASI ZMMS RÜCU, SÜRÜCÜNÜN ALKOLLÜ OLMASI TEK BAŞINA HASARIN TEMİNAT DIŞI KALMASINI GEREKTİRMEZ. BÖYLE BİR DURUMDA HASARIN TEMİNAT DIŞI KALDIĞININ İSPAT YÜKÜ SİGORTACIYA DÜŞER.
DAVA : Taraflar arasındaki rücuan tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne dair verilen hükmün süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü:
KARAR
Davacı vekili, 19.09.2012 günü meydana gelen ve müvekkil şirkete ZMMS ile sigortalı olan davacının sigortalısı olduğu araç sürücünün tali kusurlu olarak sebebiyet verdiği kazada sigortalı araç içinde yolcu olarak bulunan …’in vefat ettğini, kaza sebebiyle yapılan alkol testinde sigortalı araç sürücüsü…’ın alkollü olduğunun tespit edildiğini, müvekkil şirketin ölen yolcunun mirasçılarına 23.11.2012 tarihinde toplam 69.989,64 TL destekten yoksun kalma tazminatı ödediğini belirterek, Zorunlu Trafik Poliçesi Genel Şartları 4/d maddesi uyarınca, ödenen bedelin ödeme tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan rücuen tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, yetki itirazında bulunmuş ve kazaya karışan aracı kazadan önce kazayı yapan kişiye sattığını, işleten sıfatı olmadığından müvekkilin sorumlululuğu bulunmadığını belirterek davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, toplanan deliller ve benimsenen bilirkişi raporuna göre; davanın kabulüyle kazanın münhasıran alkolün etkisinde meydana geldiği, davacının ZMSS uyarınca davalı sigortalısına ödediği tazminatını talep etme hakkının bulunduğu gerekçesiyle davanın kabulüyle davacı sigortanın ödediği 69.989,64 TL destekten yoksun kalma tazminatının 23.11.2012 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan rücuen tahsiline karar verilmiş; hüküm, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, zorunlu mali sorumluluk sigorta poliçesinden kaynaklanan rücuan tazminat istemine ilişkindir.
2918 Sayılı KTK’nun 48. maddesinde; alkollü içki alması sebebiyle güvenli sürme yeteneklerini kaybetmiş kişilerin karayolunda araç sürmelerinin yasak olduğu ifade edilmiştir.
Karayolları Trafik Yönetmeliğinin “Uyuşturucu ve Keyif Verici Maddeler ile İçkilerin Etkisinde Araç Sürme Yasağı” başlıklı 97/1. maddesinde; alkollü içki almış olması sebebiyle güvenli sürme yeteneğini kaybetmiş kişilerin karayolunda araç sürmelerinin yasak olduğu açıklandıktan sonra bu konu ile ilgili olan “b-2” bendinde; alkollü içki almış olarak araç kullandığı tesbit edilen diğer araç sürücülerinden kandaki alkol miktarı 0.50 promil üstünde olanların araç kullanamayacakları belirtilmiştir.
Öte yandan, Zorunlu Mali Sorumluluk Genel Şartlarının B.4.d maddesinde; tazminatı gerektiren olay işletenin veya eylemlerinden sorumlu olduğu kişilerin veya motorlu aracın hatır için karşılıksız olarak kendilerine verilen kişilerin uyuşturucu veya keyif verici maddeler almış olarak aracı sevk ve idare etmeleri esnasında meydana gelmiş veya olay yukarda sayılan kişilerin alkollü içki almış olmaları sebebiyle aracı güvenli sürme yeteneklerini kaybetmiş bulunmalarından ileri geliyorsa sigortacının sigorta ettirene rücu hakkı olduğu açıklanmıştır.
Bununla birlikte, Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartlarının B.4.d maddesinin dayanağını teşkil eden KTK’nun 48. maddesinin yasaklamayı düzenleyen ilk fıkrasında, alkollü içki almış olması sebebiyle güvenli araç sürme yeteneklerini kaybetmiş kişilerin karayolunda araç sürmeleri yasaklanmış olup, aynı maddenin 2. fıkrasındaki yönetmelik düzenlenmesine olanak tanıyan hükümde, yasaklama yetkisi yönetmeliğe bırakılmış olmadığından, Karayolları Trafik Yönetmeliğinin 97. maddesinde, yukarda anılan yasa hükmü tekrarlandıktan ve mütakip, uyuşturucu veya keyif verici maddeler ile alkollü içkilerin oranlarının ne şekilde saptanacağı belirlendikten sonra, yasada yer alan hükmü dikkate almadan salt 0.50 promilin üstünde alınan alkol miktarına göre araç kullanma yasağı getirilmesinin yasal dayanağı bulunmadığından geçersiz bulunmaktadır. Geçersiz yönetmelik hükümlerinin yasaya aykırı bir şekilde genel şart olarak kabülü de mümkün değildir.
O halde, hasarın teminat dışı kalabilmesi için kazanın meydana geliş şekli itibariyle sürücünün salt (münhasıran) alkolün etkisi altında kaza yapmış olması gerekmektedir. Diğer bir anlatımla, sürücünün alkollü olması tek başına hasarın teminat dışı kalmasını gerektirmez. Üstelik, böyle bir durumda hasarın teminat dışı kaldığının ispat yükü TTK’nun 1281. maddesi hükmü gereğince sigortacıya düşmektedir.
Yargıtay’ın yerleşik uygulamalarında; sürücünün aldığı alkolün oranının doğrudan doğruya sonuca etkisi bulunmadığından, mahkemece nöroloji uzmanı, hukukçu ve trafik konusunda uzman bilirkişilerden oluşan bilirkişi kurulu aracılığıyla olayın salt alkolün etkisiyle gerçekleşip gerçekleşmediğinin, alkol dışında başka unsurlarında olayın meydana gelmesinde rol oynayıp oynamadığının saptanması, sonuçta olayın tek başına alkolün etkisiyle meydana geldiğinin belirlenmesi durumunda, oluşan hasarın poliçe teminatı dışında kalacağından davanın kabulüne, aksi halinde reddine karar verilmesi gerekeceği ilkesi benimsenmektedir. (YHGK 23.10.2002 gün ve 2002/11-768-840; YHGK 7.4.2004 gün ve 2004/11-257-212; YHGK 2.3.2005 gün ve 2005/11-81-18; YHGK 14.12.2005 gün 2005/11-624-713 Sayılı ilamları)
Somut olayda, Mahkemece; aralarında Nöroloji uzmanınında bulunuduğu bilirkişi heyetince düzenlenen 24.03.2014 tarihli rapora göre karar verilmiştir. Her ne kadar adı geçen raporda, her iki araç sürüsünün de 0,50 promilin üzerinde alkolü olup, kanlarındaki yüksek düzeydeki alkol oranının her iki araç sürücüsü yönünden de güvenli sürüş yeteneğini ortadan kaldıracağının belirtilmiş olmasına göre Mahkemece, kazanın münhasıran alkolün etkisiyle meydana geldiği kabul edilerek yazılı şekilde hüküm kurulmuş ise de; sigortalı araç sürücü… (1,06 promil) ve karşı araç sürüsü … (1,35 promil) alkollü olması yalnız başına kazanın münhasıran alkolün etkisiyle meydana geldiğini göstermez. Kaldı ki somut olayda karşı aracın alkollü sürücüsü …kazanın meydana gelmesinde kavşakta geçiş önceliğine uymadığından her halükarda (tam yada asli) kusurlu olup bu halde kazanın münhasıran alkolün etkisiyle meydana geldiğinden söz edilemez. Hal böyle olunca somut olayda münhasırlık bulunmadığından davanın reddi gerekiken yazılı şekilde kabulü doğru görülmemiş ve hükmün açıklanan sebeplerle bozulması gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan sebeplerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle hükmün BOZULMASINA, peşin alınan harcın istenmesi halinde temyiz eden davalıya iadesine 09/02/2017 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.