Türkiye Cumhuriyeti, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni (AİHS) 1954 yılında imzalayarak, 1954 yılında kabul etmiş ve bu sözleşmeyle birlikte, vatandaşların temel insan haklarına saygı gösterilmesini taahhüt etmiştir. AİHS, Türk yasaları ve hukuk sistemi için bir iç hukuk metni olarak kabul edilir ve Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ile bağını güçlendirir.
Tıpkı Türk yasaları gibi, AİHS de Türk hukuk sistemine entegre edilir. Bu, Türk hukukunun temel bir parçası haline gelmiş olan AİHS’nin, Türkiye’nin iç hukuk düzenini şekillendirmesini sağlar. AİHS, Türk hukukunun önemli bir unsuru olarak, bireylerin temel haklarını ve özgürlüklerini korumak amacıyla kullanılır.
AİHM, Türkiye’de bir mahkeme olarak kabul edilir. Diğer Türk mahkemeleri gibi, vatandaşların hukuki sorunlarını çözmek ve adaleti sağlamak için kurulmuş bir yargı organıdır. Türkiye’deki hukuk yolları tükenip yerel mahkemelerin kararlarına itiraz edilmezse, her birey AİHM’ye başvurma hakkına sahiptir. AİHM, Türkiye’nin yerel mahkemelerinin AİHS’nin normlarına uygun olarak verdiği kararları denetler ve gerekirse bu kararları gözden geçirme yetkisine sahiptir.
Özellikle Ceza Yargılama Yasası’nın 311. maddesi ile ifade edildiği gibi, AİHM, Türk yargısının kararlarını AİHS’nin normları açısından değerlendirir. Eğer AİHM, Türkiye’deki bir yargı kararının AİHS’ye aykırı olduğunu tespit ederse, Türk yargısının bu kararı gözden geçirme ve düzeltme olanağına sahiptir.
Bu bağlamda, AİHS ve AİHM, Türkiye’nin hukuk sistemine entegre edilmiş ve vatandaşların adalet arayışında birer teminat olarak yer almıştır. Bu, Türkiye’de hukukun üstünlüğünün ve insan haklarının korunmasının vazgeçilmez bir parçasıdır. AİHS ve AİHM, vatandaşların hukuki haklarını korurken, aynı zamanda Türkiye’nin uluslararası hukukla uyumlu bir şekilde hareket etmesine olanak tanır. Türkiye’nin AİHS’yi benimsemesi ve AİHM ile işbirliği yapması, adaletin ve insan haklarının Türk toplumunda güçlü bir şekilde yerleşmesine katkı sağlar.