Hukuk Yoksa Ekmekte Yok!
Herhangi bir şekilde toprağa düşen bir “su damlası” okyanusa gidecektir. Bu buharlaşarak, cazibe ile, yer altına sızma ile. Bu su döngüsü doğal bir şekilde gerçekleşir. Hiç değişmez. Ekonomide buna benzerdir. Hukuk Devleti yaşanılır olmadığı takdirde ekonomik iyileşme, ‘yoksulluktan kurtulma’, “zenginlik” ve refah söz konusu değildir. Ülkelerin zenginliği milli gelir ile ölçülür. Milli gelirinin artması ve büyümenin gerçekleşmesi ile de zenginlik artabilecek, işsizlik ise azalacaktır.
Büyüme yatırıma bağlıdır, yatırım kaynağa gereksinim gösterir, kaynak yatırıma yönelir, yatırım üretimin artışını o da zenginliği doğurur.
Şimdi burada “hukuk” ve “ekmek” bağlantısına geçmeden önce, ortalama bir yurttaş veya yatırımcı davranışına bakalım: kişinin elinde bir birikimi veya bir yatırımcının yatırıma yönelmesi için elinde sermayesi var ise, öncelikle çok kazanacağını tahmin ettiği, hesapladığı güvenli bir yatırım arar. Bu arayışta “mülkiyet” hakkının korunacağı, sonradan çıkan yasalarla yatırıma el konulamayacağı, geriye etkili yasal düzenlemeler ile ağır vergi yükü veya yaptırımlar ile karşılaşmayacağını gördüğü alana yatırım yapar böyle bir zemin arar. Yatırımcı, gelecekte sürprizle karşılaşmak istemez, öngörülebilir ve belirli, güvenli ortam var ise büyümeye katkı sağlayacak yatırım yapar. Yine yatırımcı kendisine karşı haksız rekabetin olamayacağına ve saydam bir piyasa ekonomisinde yer aldığını inanmalıdır. Ortalama bir insanda elindeki paranın batmayacağı güvenli bir yere yatırmayı tercih eder. Burada yatırım yapılacak güvenli iklim ancak hukuk devletinde sağlanabilir.
Bunların hukuk devleti ilkelerine birebir ilişkisi vardır. Az aşağıda somutlaştıracağımız gibi, en sıradan bir örnek verelim. Bir kalıp ustası alınacağı zaman, bir mühendis, ya da üniversite rektörü atanacağı zaman “ehliyet ve liyakat” esas alınmalı, hukuk devleti gereği “adil olmak” ve “Anayasal Eşitlik” ilkesine uygun davranmak gerekir. Bilim adamlarında “ehliyet ve liyakat” ölçülerinin en önemlilerinde birisi “atıf” sayısıdır. Dünyada en çok atıf yapılan Türkiye’den uzakta Fransa’da Gustave Eiffel Üniversitesi’nde görev yapan Prof. Dr. Mehmet Ali Oturan’ın yayınlarına şu ana kadar 15 bini aşkın atıf yapılmıştır. Yayınlar bugüne kadar 11 bin 665 kişi tarafından 265 bin 918 kez görüntülenmiş, 2019 yılında ise yayınlara tam 3 bin 400 kez atıf yapılmıştır. Oturan’ın akademisyenlerin üretkenliğini ortaya koyan Web of Science H Endeksi puanı ise 66. Türkiye’de H Endeksi puanı 15 ve üzerinde olan rektörlerin sayısı ise sadece 23’tür (Türkiye’de toplam 209 adet rektör vardır). Bu alanda en üst sıralarda yer alan Oturan, Web of Science tarafından oluşturulan son on yılın en etkili bilim insanları arasında da yerini almaktadır. Bu bilim insanı 12 Eylül dönemi sonrası ülkeyi terk eden bir akademisyendi.
Üniversitelere akademisyen alınacağı zaman “adrese teslim” ilanlara çok rastlanılmakta (münhasır belli konuda tezi olan tanımlanmakta), devlet ihalelerinde ise önceden kimin seçileceği belli olmaktadır, açıkça rekabette hile olduğu “hukuk devleti”nin eşitlik ve adalet ilkesinin zedelendiği tartışmasızdır. Doğalgazın ilk dönemlerinde bir firmadan sipariş ile doğalgaz sayacı satın alınmakta idi. Daha sonra yapılan kapsamlı ihalede şartnameye konulan hüküm ile belirli sayıda üretme koşulu ile ilgili firma tarif edilmişti. Bu tarz kayırmacılık ve nepotizm hukuk devletinde olmaz.
Hukuk devleti, eylem ve işlemleri hukuka uygun olan, insan haklarına saygılı, bu hak ve Özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adil bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa’ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukukun üstün kurallarıyla kendini bağlı sayan ve yargı denetimine açık olan devlettir. Hukuk devleti olmayan ülkelerin refah düzeyine ulaşması, zengin olması mümkün değildir (yapısal doğal kaynağı olan bir kısım istisnalar mevcut ise de sürekli geriledikleri de bir vakıadır).
Siyasette kimi, hamaset ve nefret söylemleri bir süre oyları artırabilir, iktidara da getirir. Ancak, bu söylemler ekonomiyi düzeltmez, tam tersi sonuç doğurur.
Bu bakımdan temel hak ve özgürlüklerin korunduğu, inanç, düşünce ve düşünceyi açıklama, toplanma, gösteri ve yürüyüş hakkı ile kamuoyunu her türlü hukuksuzluk ve yolsuzluktan, adaletsizlikten haberdar eden basın özgürlüğü olmayan ülkeler de mesafe alamazlar, hukuk devletin temel ilkesi özgürlüktür. İdarenin her türlü eylem ve işleminin yargı denetimine tabi olduğu, yasama, yürütme ve yargının bağımsız erkler olduğu, yargının bağımsız ve tarafsız olduğu, bağımsızlığın da hakimler için bir lütuf değil, adil yargılanma hakkını temin için gerektiği bilinci toplumda yer etmediğinde, yargıya atamalarda idarenin ağırlığı hissedilince yargı bağımsız ve tarafsız olamaz ve hukuk devletinden de söz edilemez. Benzer şekilde “hukuki güven” ilkesi diyeceğimiz, geriye etkili yasal düzenleme yapılamayacağı, yatırımcıların ve vatandaşların idari işlemlerin öngörülebilir ve belirli olacağına, sürprizle karşılaşmayacaklarına inanmaları da hukuk devletinin bir görünümüdür. Hukuk Devleti kavramı ideolojik bir kavram değil, bir medeniyet ölçütüdür. Kısaca “hukuk yoksa, ekmekte yoktur”, hukuk yosa ekmek azalacaktır, bitecektir. Çünkü yatırımlar ve bilim özgürlüğe, adalete, samimiyete, güvene yönelir.