2000’li yılların başı idi. Sürekli olarak Çankaya’dan Kızılay istikametine gelirken beni rahatsız eden bir durumla karşılaşıyordum. Tam TBMM karşısına geldiğimde, ‘Sola dönülemez, (U) dönüşü yapılamaz’ işaret levhasının altında TBMM otoları hariç yazısı görülmekteydi. Israrla orada duran yazıyı her nasılsa on binlerce vatandaşımız doğal karşılıyordu.
Kanaatime göre, burada birden fazla sosyolojik durum söz konusuydu. İlk olarak; vatandaşların böylesine imtiyazı doğal karşılaması, tabiri yerinde ise öğrenilmiş çaresizlik olabilirdi. Ya da insan onuruna aykırı kimi durumları kabul, T.C. Anayasası’nın eşitlik ilkesi ile diğer pek çok ilkesi karşısında duyarsızlık, hakkını arama bilincinin ve vatandaşlık kültürünün olması gibi pek çok sosyolojik unsur düşünülebilirdi. Bir de bir zorluk, ihtiyaç ya da sorun karşısında, idarenin yanlış işlemi karşısında, önce idari başvuru, ardından idari yoldan şikayet veya dava yolu ile hukuka başvurma düşüncesi fertlerimizde hakim bir düşünce değildi. Halkımız belediye başkanı ve yöneticileri, lütufta bulunan, hak bahşeden gibi görmekte, iş yaptırmak için, eğilip bükülmekte, adam arama, torpil bulma yolunu seçmekteydiler. Aslında hiç bir yetkilinin, sınırlı sayıda mevzuatı uygulamak dışında bir lüksü yoktu, olamazdı da… Ne lütufta bulunabilir, ne de bir hak bahşedebilirlerdi. Kimi kamu görevlilerinin kısmen takdir yetkisi olsa da, bunun da kamu yararı dışında kullanılması mümkün değildi.
Özetle yukarıdaki eylemli durumun kaldırılması için idareye başvurdum. Bu talebimin reddi üzerine de İdari Yargı’da davamızı ikame ettik. 2003 yılı başında başladığımız bu süreç ile 2004 yılının ortalarına geldiğimizde bu levhanın artık kaldırıldığını görmekteydik. Her bir vatandaşın, her bir yanlışa karşı dava açması veya her türlü başvuru yollarını denemesi, toplumun standartlarını mutlaka ileri seviyeye çekmesi tabiidir. Yoksa bir ambulanstan, itfaiye aracından, suçluyu takip eden zabıtadan, kolluktan, ya da askeri bir özel araçtan, meclise giden bir araç niçin imtiyazlı olsun ki!