Tapuya Güven İlkesi Nedir, Hangi Hallerde Tapu İptal Edilir?
Tapu işlemlerinde kimi genel kurallar bulunmaktadır. Örneğin aleniyet ilkesi olarak ifade edilen ilke uyarınca tapu kayıtları tüm ilgililer için açıktır. İlgililer serbestçe tapu kayıtlarını inceleyebilir ve bilgi sahibi olabilirler, diğer bir ilke ise yazımızın konusunu doğrudan ilgilendiren “Tapuya Güven İlkesi”dir. Yani tapuya güvenerek taşınmaz edinenlerin ve işlem yapanların hakkı korunmaktadır. Taşınmazların tapu siciline kaydedilmesinde ve doğru sicillerin oluşturulmasında devletin sorumluluğu son derece önemlidir, 743 sayılı Medeni Yasa 917 nci maddesinde, hazinenin, tapu sicillerinin tutulmasından doğan bütün zararlardan sorumlu olduğu belirtilmiştir. Benzer bir şekilde, mülkiyet hakkı Anayasa’nın 35. maddesi ve bu maddeye uygun olarak çıkarılan yasalarla korunduğu gibi, 5170 sayılı Yasa ile değişik Anayasa’nın 90. maddesi ile kanun hükmünde olduğu kabul edilen, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine Ek 1 Numaralı Protokolün 1. maddesiyle de güvence altına alınmıştır.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM), TURGUT VE DİĞERLERİ-TÜRKİYE Davası kararında, Devlet tarafından tazminat ödenmeksizin taşınmazın geri alınmasının, orantısız bir müdahale olduğunu ve söz konusu davada tazminat ödememeyi gerektirecek istisnai şartların bulunmadığına işaret ederek, kamu yararı ile bireysel haklar arasındaki adil dengenin kurulamamasını ihlal nedeni olarak saymış, KÖKTEPE-TÜRKİYE davasında ise, başvuranlara uygulanan mülkiyetten yoksun bırakma işlemine gerekçe olarak, gösterilen tabiatın ve ormanların korunması amacının 1 No’lu Ek Protokol’ün 1. maddesi anlamında kamu yararı kapsamına girdiğine dikkat çekmekle birlikte, mülkiyetten yoksun bırakma halinde, ihtilaf konusu tedbirin arzu edilen dengeye riayet edip etmediğinin ve bilhassa da başvuranlara orantısız bir yük yükleyip yüklemediğinin belirlenmesi için, iç hukukta öngörülen telafi yöntemlerinin dikkate alınması gerektiğini hatırlatarak, mülkün değerine karşılık gelen makul bir meblağın ödenmeden, mülkten mahrum bırakmanın aşırı bir müdahale teşkil edeceğini ifade etmiştir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 18.11.2009 gün ve 2009/4-383 E., 2009/517 K.; 16.06.2010 gün ve 2010/4-349 E., 2010/318 K. sayılı kararlarında da vurgulanmıştır; tapu işlemleri kadastro tespit işlemlerinden başlayarak birbirini takip eden işlemler olduğundan ve tapu kütüğünün oluşumu aşamasındaki kadastro işlemleri ile tapu işlemleri bir bütün oluşturduğundan, bu kayıtlarda yapılan hatalardan TMK m. 1007 anlamında Devletin sorumlu olduğunun kabulü gerekir. Burada devletin sorumluluğu kusursuz sorumluluktur. Bu işlemler nedeniyle zarar görenler, Borçlar Yasası’nın 125. maddesinde yer alan 10 yıllık zamanaşımı süresi gözetilerek Medeni Yasa’nın 1007. maddesi gereğince, zararlarının tazmini için Hazine aleyhine adli yargıda dava açabilmektedirler.
Tapuya güvenerek taşınmaz alanın hakları korunmaktadır. Bu konudaki önemli bir Yargıtay Kararında, 1. H.D. 2008/7301 E., 2008/11822 K. Sayılı kararlarında, tam ehliyetsiz kişinin taşınmaz sattığı kişilerden yeri alan kişilerin hakları korunmuştur. İş bu kararda şu cümleler yer almıştır: “…hukukumuzda, diğer çağdaş hukuk sistemlerinde olduğu gibi kişilerin huzur ve Güven içerisinde alış verişte bulunmaları satın aldıkları şeylerin ilerde kendilerinden alınabileceği endişelerini taşımamaları,dolayısıyla toplum düzenini sağlamak düşüncesiyle,alan kişinin iyi niyetinin korunması İlkesi kabul edilmiştir. Bu amaçla Medeni Kanunun 2.maddesinin genel hükmü yanında menkul mallarda 988 ve 989, tapulu taşınmazların el değiştirmesinde ise 1023.maddesinin özel hükümleri getirilmiştir. Öte yandan bir devleti oluşturan unsurlardan biri insan unsuru ise bunun kadar önemli olan ötekisi topraktır İşte bu nedenle Devlet, nüfus sicilleri gibi tapu sicillerinin de tutulmasını üstlenmiş,bunların aleniliğini (herkese açık olmasını) sağlamış,iyi ve doğru tutulmamasından doğan sorumluluğu kabul etmiş,değinilen tüm bu sebeplerin doğal sonucu olarakta Tapuya itimat edip, taşınmaz mal edinen kişinin iyi niyetini korumak zorunluluğunu duymuştur.Belirtilen ilke M.K.nun 1023.maddesinde aynen “tapu kütüğündeki sicile iyi niyetle dayanarak mülkiyet veya başka bir ayni hak kazanan 3 ncü kişinin bu kazanımı korunur…”
Peki bunun istisnası var mıdır? Yani tapuya güven ilkesinden yararlanılamayan haller var mıdır? Bunun istisnaları arasında müteahhitten daire alanları söyleyebiliriz. Çok sayıda el değişse dahi burada tapuya güven ilkesinden yararlanılamaz, çünkü tapuya değil, bir açıdan müteahhide, müteahhidin sözleşmesine ve müteahhidin imalatı bitirmesine güvenilmiştir. Eğer müteahhit kat karşılığı şeklinde aldığı inşaatı yarım bırakmış ve terk etmiş ise, sözleşmenin feshi ile birlikte müteahhitten daire alanların tapusu da arsa sahibinin müracaatı ile iptal edilebilmektedir.
Müteahhitten daire alan, ben tapuya güvenerek daire aldım, tapuya güven ilkesinden yararlanmam gerekir, diyebilir mi? Yukarıda da açıklandığı gibi diyememektedir. Çünkü daire alan tapuya güven ilkesinden yararlanamamaktadır. Daire alan tapuya değil, inşaat halindeki bir binadan daire aldığından müteahhite ve müteahhitin yaptığı sözleşmeye güvenerek taşınmaz aldığı kabul edilmektedir. Sözleşme de fesih ile birlikte ortadan kalktığından tapu iptal edilebilmektedirler. Sözleşmenin feshi ile birlikte, sözleşme hiç yapılmamış kabul edilmekte ve tarafların birbirlerine verdiklerini geri isteme hakkı doğmaktadır. Çünkü kat karşılığı inşaat sözleşmesi ani edimli sözleşme kabul edilmekte ve fesih ile birlikte de başa dönülmektedir. Bu durumda da taraflar birbirlerine verdikleri ve kazandırdıklarını sebepsiz zenginleşme kriterleri çerçevesinde geri alabilmektedirler. Bu konuya ilişkin son bir açıklama, müteahhitten daire alanın satışlarında da tapuya güven ilkesi düşünülmemekte, ne kadar satış veya tedavül olursa olsun tapunun iptali gerçekleşmektedir.
Sözleşmenin fesih edilmemesi hallerinde ise tapu iptali söz konusu olmamaktadır. İkinci olarak, tapuya güvenerek aldığını iddia eden üçüncü kişinin iyi niyetli olması gerekir. Önceden varsa bir hukuka aykırılık bunu bilen veya bilecek konumda olan kişiler TMK 1024.maddenin 1.fıkrasına göre “Bir ayni hak yolsuz olarak tesçil edilmiş ise bunu bilen veya bilmesi gereken 3 ncü kişi bu tesçile dayanamaz” biçiminde öngörülmüştür. Ancak, bunun ispat külfeti davacı iptal isteyende olacaktır.