Bir ön alım davası açılmıştı. Ki, o zaman henüz HMK yürürlüğe girmediği içinde, davalar dava konusunun değerine göre Sulh Hukuk Mahkemesi, ya da Asliye Hukuk Mahkemesi’nin görevine girebiliyordu. Tapuda gösterilen değer de, Asliye Hukuk Mahkemesi görev sınırının hemen altında olduğundan Sulh Hukuk Mahkemesi’nde açılmıştı.
Davalıya tebligat uzunca bir zaman aldıktan sonra yapılabildi ve davaya vekili katılarak itiraz etti. Mahkemelerin hiç kabul etmeyeceği biçimde, pazarlık edercesine, gerçek fiyat belirsensin, davalı yüzde on eksiğine verecek şeklinde bir cümle dahi davalı vekili dilekçesinde yer almıştı. Neticede dava kabul edildi, davalı temyiz başvurusu yapmış ise de karar onanarak döndü. Karar kesinleştirilerek tapuya tescil için gidildiğinde malikin değiştiği görüldü.
Davalı bu yeri üçüncü kişinin önemsiz bir yeri ile takas (trampa) yapmıştı. Yargıtay onama ilamından bir kaç gün sonra bu işlem gerçekleşmişti.
Bu kerre yeniden dava açma lüzumu hissedildi. Taraflar trampanın ön alım hakkını ortadan kaldıracağı gerekçesiyle bu işlemi yapmışlardı. Bu kerre tarafımız yolsuz tescile dayalı olarak, son malike karşı açtığımız dava daha da uzun sürdü, davalı kendisini iyi niyetli üçüncü kişi olarak tanımlıyordu.
Mahkeme kararını verdi. Gerekçeli kararın gerekçe kısmında şu cümleler yer aldı ” Medeni Yasanın 705. Maddesi gereğince taşınmaz mülkiyeti, miras, mahkeme kararı, cebri icra, işgal ve kamulaştırma halleri ile kanunda öngörülen diğer hallerde, mülkiyet tescilden önce kazanılırç Dava konusu payın davacı adına tesciline ilişkin mahkeme kararı 15.10. 2010 tarihinde kesinleşmiş olmakla bu tarih itibariyle payın mülkiyetinin davacıya geçtiğinin kabulü gerekir.
Önceki paydaş Y.A., şuf’a davasının yargılaması sırasında dava konusu payın tapu kaydı üzerine tedbir konulmamasından yararlanarak ve daha sonra davacının kullanması muhtemel şuf’a hakkını bertaraf etmek maksadıyla davalı ile danışıklı olarak trampa yoluna gittikleri bu suretle yolsuz işlem sonucu dava konusu payın davalı adına tescil edildiği, davalının yasaca korunacak bir hakkı bulunmadığı yolunda mahkememize kanaat oluştuğundan davanın kabulüne karar vermek gerekmiştir”. Bu karar davalı tarafından temyiz edildi. Yargıtay ise yerel Mahkeme Kararı’nı onadı.