ŞANTAJ
Ankara’da, orta ve orta altı sınıfın yoğun olarak yaşadığı ve gecekondudan apartman tarzı yapılara dönüşümün gerçekleştiği Altındağ İlçesi’ne bağlı bir mahallede, bir grup gecekondu sahibi ve müşterek arsa ortakları “kat karşılığı inşaat sözleşmesi” ile arsalarını müteahhite verirler.
Müteahhit ise binada önemli eksiklikler bırakır ve “iskan raporu” da almaz. Müteahhit bir limited şirket statüsündedir. Şirket yetkilisi iskan almamakta direnmekte, eksiklikleri tamamlamamakta ve bunu dillendiren ortakları da tehdit etmektedir.
Nihayet artık kimi eksiklikleri tamamlayan arsa ortakları kendilerine ait dairelere yerleşirler, ancak, ortak alanlarda, bahçede eksiklikler halen mevcuttur ve iskan da alınmamıştır. Bununla birlikte, müteahhit sözleşmeye göre de oldukça gecikmiştir. Nihayet arsa ortakları bir araya gelirler ve müteahhite karşı, gecikmeden kaynaklı kira alacağı, eksik işler ve iskan alımı amacıyla dava açmaya karar verirler.
Görüşme ve sözleşmeler yapılarak vekaletnameleri çıkartırlar ve dava açılır. Bu yazının aslında konusu bundan sonra yaşananlarla ilgilidir.
Dava açılmasından iki hafta sonra, arsa ortaklarından birine bir ihtarname gelir. Müteahhit göndermiştir ve ihtarnamede, müteahhit, ihtar gönderdiği arsa hissedarından kendisine ait daireyi sattığı gerekçesiyle para istemektedir. Gerçek ise, müteahhit istemiş, arsa sahibi de müteahhite özgülenen yeri müteahhitin istediği kişiye satış yapmıştır. Zaten uygulamada da müteahhit genellikle yaptığı imalat aşamalarına göre hak ettiği daireleri satışı noktasında, ya arsa sahibinden vekalet alıp satmakta, ya da arsa sahibi tarafından istediği kişiye satışı yaptırmaktadır. Olayımızda ise ikincisi cereyan etmiş ve arsa sahibi müteahhitin istediği şahsa satış yapmıştır. Buna rağmen, müteahhit hiç haberi olmadığını, tapuyu incelediğinde, sözleşmeye göre kendisine ait daireyi, kendinden habersiz satıldığını ifade ederek, daire bedelinin ödenmesini istemektedir. Satıştan sonra üç yıl civarında bir süre geçmiştir. Bu ihtarı alan arsa hissedarı korkar, telaşa kapılır, neredeyse üç gün yemek yiyemez. Bu arsadan elde ettiği bir dairenin ve babasından kalan yerin icradan satılacağı endişesine kapılır. Gerçekten de zor durumdur. Üç-dört yıl öncesinin kamera kayıtlarına ulaşmak imkansız gibidir. İşte bu esnada, bu satışa ilişkin tüm delillerin toplanmasına geçilir. Alıcının müteahhitten aldığını belirtmesi işe yarayacaktır, ancak müteahhitin oldukça yakınına bu daireyi belki de emaneten satış yaptırdığı hatırlanır. Alıcının doğru söyleyeceği bu nedenle kuşkuludur. Tam bu esnada çok önemli bir husus akla gelir: tapuda, harç yatırılmasında, imzaya davet işlemlerinde taraflara telefon mesajı yolu ile bilgi verilmektedir. Hemen mesaj gönderilen telefonlar tapudan temin edilir ve telefonlardan birisi ihtarnameyi bizzat çeken müteahhit şirket yetkilisinin telefonudur. Ki, bu kişi çektiği ihtarnamede satışı üç-dört yıl sonra öğrendiğini yazan müteahhit şirket yetkilisidir.
Not:
1. Bu olayda müteahhit yetkilisi 3-4 sene önce yapılan işlemde hiç bir imzası olmadığını düşünmekte, bundan da yararlanmaya çalışmaktadır.
2. Kusursuz suç yoktur. Olayımızda, müteahhit yetkilisi işlem sırasında cep telefonu numarasını verdiğini unutmuş, kendisinin olayla ilgisinin olduğunun kanıtlanamayacağını düşünmüştür.
3. Şantaj Suçu TCK 107/1-2 de tanımlanmıştır. 1. fıkra aşağıya alınmıştır.
237 S.lı Türk Ceza Kanunu MADDE 107/(1) Hakkı olan veya yükümlü olduğu bir şeyi yapacağından veya yapmayacağından bahisle, bir kimseyi kanuna aykırı veya yükümlü olmadığı bir şeyi yapmaya veya yapmamaya ya da haksız çıkar sağlamaya zorlayan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır.