Çoklu Organ Yetmezliği
Çoklu organ yetmezliği (ÇOY), ya da multi organ yetmezliği (MOY) bir sağlık terimi. Ağır bir tabloyu ortaya koyan ciddi tedbirler alınmaz, doğru tedavi uygulanmazsa ölümcül bir hastalığı tanımlıyor. Ekonomide bunun karşılığı için belki “ekonomik depresyon” tanımı kullanılabilir. Elbette “ÇOY” ya da “MOY” daha ağır bir vak’adır. Bununla birlikte hem ekonomideki depresyonun hem de çoklu organ yetmezliğinin tedavisi ve öncelikle de korunulması mümkündür.
Çoklu organ yetmezliğinde ne olur?
Basit bir yaralanma veya bir organ nakli sonrası dikkatsizlik veya dikkatli de olunsa kana karışan bir mikrop, kanser tedavisi süreci, karaciğer, ya da basit bir ameliyat gibi her hangi bir nedenle vücutta ciddi bir travma yaratan olaylar sonrasında gelişebilir. Travma yaratan olgular sonrasında genellikle önce akciğer yetmezliği, ardından böbrek, kalp, sindirim sistemi, kan hücreleri ve beyin gibi sistemlerin fonksiyonlarını kaybetmesiyle devam eder. Ekonomide de işsizlik rakamlarının artması, üretimin azalması, tüketimin azalması, yatırımın azalması, ekonomiye olan güvenin azalması göstergeleridir. Bu konuda yakın dönem ekonomik göstergeleri inceledikten sonra kısaca tedavi konusundaki kanaatimizi izhar edeceğiz.
İlk tablomuz sanayi üretimi ile ilgili:
Bu tablo 2018 yılının son aylarında sanayi üretimindeki büyük düşüşü göstermektedir. TÜİK tarafından hazırlanmış olan bu grafikte yorum veya kanaat yoktur. Matematikseldir.
İkinci tablomuz perakende satışlarla ilgili bir tablo:
Grafik, yine TÜİK sitesinden alınmıştır. Rakamlar 2018 yılının son aylarında ortaya çıkan talepteki olağanüstü düşüşü göstermektedir. Bu durum vahim denebilecek bir durumdur. Çünkü, hem alım gücü etkisiyle hem de diğer nedenlerle insanların tüketimlerini, ya da ihtiyaçlarını ertelemeleri ekonomide bumerang etkisi yapan bir duruma işaret eder.
Geriye iki gösterge daha ekleyeceğiz. Ki, bunlar devletin resmi raporlarından alınmıştır. İlk olarak işsizlik rakamları sonrasında ekleyeceğimiz ise ekonomik güven endeksine ilişkin grafik.
Açıklanan 2018 Kasım ayı verilerine göre işsizlik yüzde 12,3 seviyesine yükselmiştir.
Aşağıdaki tablo 2017 yılı Kasım ayı istihdam ve işgücü verileriyle 2018 Kasım ayı verilerini karşılaştırmalı olarak gösteriyor (Kaynak: TÜİK İşgücü İstatistikleri, Kasım 2018.)
Bin Kişi
|
2017 Kasım
|
2018 Kasım
|
%
|
İşgücü
|
31.790
|
32.295
|
1,6
|
İstihdam
|
28.515
|
28.314
|
-0,7
|
Çalışmaya hazır
|
2.219
|
2.136
|
-3,7
|
Geniş İşgücü
|
34.009
|
34.431
|
1,2
|
İşsiz
|
3.275
|
3.981
|
21,6
|
Geniş İşsiz
|
5.494
|
6.117
|
|
Resmi İşsizlik Oranı (%)
|
10,3
|
12,3
|
|
Geniş İşsizlik (%)
|
16,2
|
17,8
|
|
Tabloya bakıldığında son yılda işgücü yüzde 1,6 artarken istihdam yüzde 0,7 azalmış ve işsiz sayısı yüzde 21,6 olmuştur. Anketin yapıldığı son 4 hafta içinde işsiz olarak başvuranların oranı (resmi işsizlik oranı) yüzde 12,3, başvurmayanlarla birlikte işsizlerin oranı (geniş işsizlik oranı) yüzde 17,8 olmuş bulunuyor. Bu durum
çok yakıcı sorunları, sosyal sorunları, boşanmaları vb. toplumsal olumsuzlukları körükleyen bir durumdur.
Son göstergemiz, TÜİK’in yayınladığı Ocak ayı
ekonomik güven endeksi geleceğe ilişkin beklentilerin bozulduğu noktasındadır.
2018 yılı Ocak ayında ekonomiye duyulan güveni gösteren endeks rakamı 105,2 iken 2019 Ocak ayından 78,5 olmuştur. Çok ciddi düşüş vardır. Bu durum yatırım ve harcamaları negatif etkileyecektir.
Bugün itibarıyla, Türkiye’de yüksek enflasyon, ekonomik küçülme, yüksek işsizlik, talep daralması ve seçim vb. nedenlerle oluşacak cari açığın yerini alacak bütçe açığı (Sanayi üretiminin ve perakende satışların hızla düştüğü bir durumda -kimi sanayi üretimi için ara mal ithalatı da azalacağından- büyüme de hızla düşer. Büyüme düşerse dışticaret açığı ve cari açık da düşer, bütçe açığı ise başgösterir) bu durum da ekonomide depresyonun net belirtisidir.
Bunun çözümü ise T.C.Anayasa’sındadır.
T.C.Anayasasının 2. Maddesi Cumhuriyetin niteliklerini belirler. Şöyle: Madde 2 – “Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir”.
Evet “demokratik hukuk devleti” ilkeleri yegane önlemdir. Kısaca bu ilkelere geçmeden Anayasa’nın bir başka maddesine bakmamız gerekiyor: T.C. Anayasası, Madde 10 – “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir”.
Dikkat edilirse bu madde bir doktorun hastasına bakarken sadece objektif olmasını, bir öğretmenin, üniversite hocasının talebesini değerlendirirken, bir sınav kağıdında isme hiç bakmamasını gerektiriyor. Aynı şey yargıç için de öyle, yargıç sadece pozitif hukukla bağlı ve objektif olmalıdır, hiç bir saik onu adalet duygusundan uzaklaştırmamalıdır, nepotizm ise şiddetle Anayasal olarak yasaklanıyor, ehliyet ve liyakatın öne çıktığını görüyoruz. Bu madde aynı zamanda eşit vatandaşların dışlanamayacağını, siyasi düşünce nedeniyle ayrımcılığa tabi tutulamayacağını emrediyor. Bu maddenin sıkı sıkıya uygulanması vatandaşların aidiyet ve yurttaşlık duygularını güçlendirecek, vatandaşlık bilinci de yükselmiş olacaktır.
Yine Anayasa’ya dönersek, kuvvetler ayrılığının ve yargı bağımsızlığının ilke olduğunu (bu cümleden olarak, adil yargılanma hakkı ve evrensel hukuk ilkeleri olan masumiyet karinesi ve şüpheden sanık yararlanır ilkesi, suçların şahsiliği ve kanunsuz suç ve ceza olmaz ilkesi ehemmiyelle uygulanmak durumundadır), temel hak ve özgürlüklerin korunması ve geliştirilmesi ilkesini, hukuki güvenlik ve belirlilik ile öngörülebilirlik ilkelerini, kamuda şeffaflık ve hesap verilebilirliğin olması gerektiğini, düşünce ve inanç özgürlüğüyle basın özgürlüğünün (bu şekilde de idarenin ayrıca denetimi) önemini görüyoruz. Her anlamda mülkiyet hakkının korunduğunu Anayasa’da görmekteyiz.
Bu bakımdan Anayasal ilkelerden varsa kimi sapmaların süratle giderilerek yine süratle hukuk devleti ilkelerine dönüşün ve toplumda anayasal kurumlara güvenin sağlanması çözüm olarak gösterilebilir. Aksi halde hukuka güvensizlik, ardından kamu düzenine ve dar anlamda ekonomiye güvensizlik artacak, depresyondan çıkış güçleşecektir.