Yargıtay Hukuk Genel Kurulu
E:2002/16-763
K:2002/799
Tarih: 09.10.2002
DAVA :
Taraflar arasındaki “kadastro tespitine itiraz” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Çaycuma Kadastro Mahkemesince davanın reddine dair verilen 8.5.2001 gün ve 1998/69 E.,2001/198 K. sayılı kararın incelenmesi davacılar vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 16.Hukuk Dairesinin 20.11.2001 gün ve 2001/9097-8524 sayılı ilamı ile; (…Kadastro sırasında dava konusu taşınmazlar irsen intikal ve kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği nedeniyle davalı taraf adına tespit edilmiştir.Davacı, yasal süresi içinde miras payına dayanarak dava açmıştır.Mahkemece yapılan yargılama sonunda;davanın reddine ve çekişmeli parsellerin tespit gibi davalı taraf adına tesciline karar verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Mirasçılar arasında zamanaşımı ile ilgili iktisap hükümleri yürümez.Bu nedenle satış olgusu kanıtlanmadıkça taşınmazların zilyet olan mirasçılar adlarına tesçili mümkün değildir.davalı mirasçılar 20.3.1956 tarihli satış senedine dayanmışlardır.Davalıların dayandıkları senet Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 297 maddesine uygun olarak düzenlenmemiştir.Bu nedenle senede değer verilmesi mümkün değildir.Ancak, 3402 sayılı Kadastro Kanununun 15/3 maddesi gereğince mirasçılar arasında tapusuz taşınmazların satımı herhangi bir şekle tabi değildir.Bir başka anlatımla satım olgusunun her türlü delille kanıtlanması mümkündür.Bu nedenle davalılara satım olgusunu kanıtlamak üzere olanak tanınmalı, bildirdikleri ve bildirecekleri tüm deliller toplanmalı, tutanak bilirkişileri tanık sıfatıyla dinlenilmeli ve tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre hüküm kurulmalıdır. Eksik inceleme ile hüküm kurulması isabetsizdir …) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Mirasçılar arasında zamanaşımı ile ilgili iktisap hükümleri yürümez.Bu nedenle satış olgusu kanıtlanmadıkça taşınmazların zilyet olan mirasçılar adlarına tesçili mümkün değildir.davalı mirasçılar 20.3.1956 tarihli satış senedine dayanmışlardır.Davalıların dayandıkları senet Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 297 maddesine uygun olarak düzenlenmemiştir.Bu nedenle senede değer verilmesi mümkün değildir.Ancak, 3402 sayılı Kadastro Kanununun 15/3 maddesi gereğince mirasçılar arasında tapusuz taşınmazların satımı herhangi bir şekle tabi değildir.Bir başka anlatımla satım olgusunun her türlü delille kanıtlanması mümkündür.Bu nedenle davalılara satım olgusunu kanıtlamak üzere olanak tanınmalı, bildirdikleri ve bildirecekleri tüm deliller toplanmalı, tutanak bilirkişileri tanık sıfatıyla dinlenilmeli ve tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre hüküm kurulmalıdır. Eksik inceleme ile hüküm kurulması isabetsizdir …) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR :
Davacı, davaya konu taşınmazların kök murisleri Elmacıoğlu M.’ten intikal ettiğini, davacının kök muris M.’in kızı H.’nin kızı, davalıların da kök muris M.’in oğlu F.’in çocukları olduklarını, kadastro tespiti sırasında davalılar tarafından ibraz edilen 20.3.1956 tarihli senede dayanılarak taşınmazların davalılar adlarına tespit edildiğini; ancak, senet satıcısı olarak görünen H. İ.’nin davacı ve murisi ile ilgisi olmayan 3.bir kişi olduğunu; senedin yapıldığı iddia edilen tarihte davacının annesinin İstanbul’da ikamet ettiğini; İ.B. ile evli olduğunu, bu nedenle ölü İ.karısı H. İ.tarafından düzenlenen senede dayanılarak yapılan tespitin hatalı olduğunu, senedin HUMK.nun 297.maddesinde belirtilen koşullara da uygun olmadığını, hadise şeklinde senedin; bu senede dayalı olarak yapılan kadastro tespitinin iptaline, davacının payı oranında tescile karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalılar davanın reddini savunmuşlar, yerel mahkemece davanın reddine karar verilmiş; hüküm Özel Dairesince yukarıda yazılı gerekçeyle bozulmuştur.
İmza atmaya muktedir olmayan veya yazı bilmeyen bir kimse, senedi imza edemeyeceğinden, imza yerine el ile yapılmış bir işaret (mesela parmak izi) veya mühür kullanabilir. Yalnız, senetteki bu işaretin (parmak izinin) veya mühürün, köy veya mahalle ihtiyar heyeti ve iki tanık tarafından onaylanması gerekir(m.297 c.2).
Şu halde, mühür veya el işareti (mesela parmak izi) kullanmak, yalnız yazı bilmeyenler veya imza atamayanlar içindir. Ancak, bu mühür veya el işaretinin her defasında (her senette) m.297 c.2’ye göre ihtiyar heyeti ve iki tanık tarafından onaylanması gerekir.
Köylerde, köy muhtarı ve ihtiyar meclisi HUMK.un 297. c.2’ye göre, imza atamayan veya yazı bilmeyen kişinin kullanacağı mühürü veya el ile yapacağı işareti(parmak izini) onama yetkisine sahiptir.
Köy ihtiyar meclisinin ekseriyetinin onayı yeterlidir. Köy muhtarı ihtiyar meclisinin başıdır. (Köy K.m.20) Bu nedenle, onaylayanlar arasında köy muhtarının (veya vekilinin) her halde bulunması gerekir.
İmza atamayan veya yazı bilmeyenlerin mühürünü veya parmak izini taşıyan senetlerin geçerli olabilmesi için, muhtar ve ihtiyar heyetinin çoğunluğundan başka, ayrıca o yerde tanınan (mahallinde maruf ) iki kişi (tanık) tarafından da onaylanması gerekir(m.297.c.2).
Bu iki tanığın senedi onaylayan ihtiyar heyetinin mensup olduğu (yani senetle borç altına giren kişinin oturduğu) mahallede veya köyde oturması şart değildir. Tanıkların o mahallede veya köyde tanınan kişiler (maruf ) olmaları yeterlidir.
M.okuma yazma bilmek zorunda olduğundan, senedi onaylarken resmi mühürden başka imzasını da atmalıdır(4541 S.K. 8/5 ve Köy Kanunu m.25/4).
İhtiyar heyeti (veya meclisi) üyeleri de okuma yazma bilmek zorundadırlar. Ancak özellikle köylerde, okuma yazma bilmeyen kişilerin de ihtiyar meclisi üyeliğine seçildiğine rastlanmakta ve bir itiraz olmadığı sürece okuma yazma bilmeyen üyeler de bu görevi yürütmektedirler. Bu gibi ihtiyar meclisi üyeleri mühür kullanmaktadırlar.
Buna karşılık, iki tanık için okuma yazma bilme zorunluluğu olmadığından, yazı bilmeyen tanıklar da mühür kullanabilirler.
Fakat, gerek okuma yazma bilmeyen ihtiyar heyeti (meclisi) üyelerinin, gerek tanıkların (borçlunun mühür veya parmak izini bastığını gördükten veya borçlunun dışarıda bastığı mühür veya parmak izinin kendisine ait olduğunu borçludan duyduktan sonra) mühürlerini kendilerinin basması gerekir.
Somut olayda dava, mirasçılar arasında düzenlenmiş 20.3.1956 tarihli harici senedin iptali istemini içermektedir.
Davacılar, murisleri H.’nün iptali istenen senedin düzenlenmesine katılmadığı gibi senette ismi altında bulunan parmak izinin kendisine ait olmadığı iddiasındadırlar.
Özel Daire ile yerel mahkeme arasındaki uyuşmazlık davacının murisinin parmak izini taşıyan ve mahalle muhtarı ile iki ihtiyar heyeti azasınca mühür basılmış bulunan senedin geçerli sayılıp sayılmayacağı noktasında toplanmaktadır. Senet bir ispat vasıtasıdır. Ancak, senedin kesin delil sayılabilmesi için borç altına giren kimse tarafından imza edilmiş olması gerekir(B.K.13, 14).
Kural bu olmakla beraber imza atmaya muktedir olmayan veya okuma yazma bilmeyen bir kimse, imza yerine parmak izi kullanabilir. HUMK.un 297.maddesinde öngörülen şeklin amacı, senet muhtevasının borçlu tarafından bilinmesini sağlamaktır. Yasa koyucu bu yolla okuma yazma bilmeyen bir kimsenin içeriğini bilmediği bir belge ile borç altına sokulması tehlikesinden korunmasını sağlamak istemiştir.
HUMK.nun 297.maddesi ile ilgili olarak açıklanan bu çerçeve içerisinde olaya yaklaşıldığında, iptali istenen senette şahitlerin ve köy muhtarının parmak izi ve mühür kullandıkları, hiçbirinin imza atmadığı açıkca görülmektedir. Usulüne uygun biçimde onaylanmış olmayan, parmak izli ve mühürlü böyle bir belgenin geçerli olarak kabulüne olanak yoktur. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ :
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı HUMK.nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine 9.10.2002 gününde, oybirliği ile karar verildi.
İmza atamayanların durumu
HMK.MADDE 206-
(1) İmza atamayanların mühür veya bir alet ya da parmak izi kullanmak suretiyle yapacakları hukuki işlemleri içeren belgelerin senet niteliğini taşıyabilmesi, noterler tarafından düzenleme biçiminde oluşturulmasına bağlıdır.
(2) İmza atamayan kimselerin, cüzdanla iş yapmayı usul edinmiş kuruluşlarla olan işlemlerde kullanacakları mühür, kazınmış imza, işaret veya parmak izinin, işlemin başlangıcında hesap defterine veya cüzdanına basılmış olması veya önceden noterde bir örneği saklanmak üzere onanmış bulunması yeterli olup, her işlemde ayrıca onamaya bağlı değildir.
(3) Yukarıda belirtilen hükümler dairesinde noterlerce düzenlenecek olan senetler için ilgilisinden harç, vergi ve değerli kâğıt bedeli alınmaz.
Madde gerekçesinden:
Birinci fıkrada, imza atamayan veya imza atmaya muktedir olmayan kimselerin, mühür veya bir alet ya da parmak izi kullanmak suretiyle işlem yapabilecekleri kabul edilmiştir. Ancak, bu şekilde mühür, alet ya da parmak izi kullanarak yapacakları hukukî işlemleri içeren belgelerin senet niteliğini taşıyabilmesi, noterler tarafından düzenleme biçiminde oluşturulmasına bağlı kılınmıştır. 1086 sayılı Kanundaki ihtiyar heyeti ve iki tanık huzurunda işlemin yapılması usulü kaldırılmıştır. İmza atamayanların, hukukî işlemlerinin sonuçları konusunda aydınlatılmalarını ve bu şekilde işlemlerini daha güvenli bir şekilde yapmalarını sağlamak amacıyla, belgenin, noterde düzenleme biçiminde oluşturulması kabul edilmiştir. Özellikle, noterlerin hukukçu olmaları sebebiyle, hukukî işlem yapma konusundaki bilgi ve tecrübeleri ile imza atamayan kimseleri de gereği gibi bilgilendirmeleri sonucu hukukî işlemler daha güvenli bir şekilde yapılmış olacaktır. Noterlerin, hemen hemen ülkenin her yerinde bulunduğu ve onlara ulaşmanın bugün çok kolaylaştığı düşünüldüğünde, işlem yapacak kimseler bakımından, bu yeni düzenleme, ayrıca bir zorluk yaratmayacaktır.