T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 2000/4-823
K. 2000/851
T. 3.5.2000
• HUKUKİ TAVSİF ( Hakime Ait Olması-Muvazaaya Dayandırılan Tapu İptali Davası )
• MUVAZAA DAVASI ( İptal Davasından Farkı )
• İPTAL DAVASI ( Şahsi Dava Olması-Hukuki Niteliği ve Sonuçları )
• ŞAHSİ DAVA ( İptal Davası )
2004/m.277
1086/m.76
ÖZET : İcra iflas yasasındaki iptal davasıyla, borçlar yasasındaki muvazaa davasının hukuki sonuçları farklı olup, iptal davası sonucunda mülkiyet borçluya geri dönmez ancak alacaklının alacağını tahsil etmesine olanak tanıyacak biçimde haciz ve satış isteme yetkisi sağlar.
DAVA : Taraflar arasındaki “tapu iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 24. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 26.11.1998 gün ve 1997/833 E., 1998/677 K. sayılı kararın incelenmesi davalı N.U. vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 20.10.1999 gün ve 1999/6311-8777 sayılı ilamı ile; … 1 – Temyiz ilamında bildirilen gerektirici nedenler karşısında Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun değişik 440. maddesinde sayılan nedenlerden hiç birine uygun olmayan aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer karar düzeltme nedenlerinin reddi gerekir.
2 – Davalının diğer karar düzeltme nedenlerine gelince; dava, alacaklıyı alacağından yoksun bırakmak amacı ile iki davalı arasında muvazaalı olarak düzenlenen taşınmaz satışına ilişkin işlemlerin iptallerine yöneliktir. Yerel mahkemece istek gibi karar verilmiştir. Bu durum karşısında sözleşmelerin iptalleri ile taşınmazlar, borçlu olan davalıya geri dönmez. Öyleyse alacaklının borçludan alacağının sağlanması için sözleşmelerin ve kayıtların iptallerine gerek kalmaksızın alacağın alınmasını sağlayıcı yönde hüküm kurulmalıdır. Tapu kayıtlarının iptalleri ile önceki malik davalı A.D. adına tapuya tesciline karar verilmesi yasaya aykırı olup davalının karar düzeltme isteğinin bu nedenle kabulü gerekmiştir… gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Temyiz Eden: Davalılardan N.U. vekili.
Hukuk Genel Kurulu`nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve direnme kararının verildiği tarih itibariyle HUMK.nun 2494 sayılı Yasa ile değişik 438/II. fıkrası hükmü gereğince duruşma isteğinin reddine karar verilip dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Davacı … Bankası vekili 19.12.1997 tarihli dava dilekçesinde; kredi dosyaları daha sonra Samanpazarı şubesine devredilen bankanın Finans Market Şubesi ile davalılardan A.D.`nin doğrudan asıl borçlu olduğu gibi “… Gıda Ltd. Şirketi” ve “… İnş. Ltd. Şti.” ile yapılan muhtelif kredi sözleşmelerinin dayanışmalı kefili olduğunu, A.D.`ye kullandırılan kredinin ödenmemesinden dolayı bu davalı ile kefilleri adı geçen şirketler ve S.S., H.D. ile A.D. isimli şahıslar hakkında çok sayıda dosya ile icra takibine başlandığını, icra takiplerinin devamı sırasında davalı A.D.`nin davaya konu bağımsız bölümleri diğer davalıya satış suretiyle temlik ettiğini, oysa daha önce bu taşınmazların delil tesbiti yoluyla belirlenen bedeli üzerinden borca karşılık alacaklı davacı bankaya devir önerisinin kabul edilmediğini, temlikin, alacaklı bankadan mal kaçırma amacına yönelik danışıklı işlem olduğunu, nitekim dayanışmalı kefil borçlulardan davalı A.`nın oğlu A.D.ye ait aynı ada ve parseldeki 5 adet bağımsız bölümün aynı şekilde davalı N.U.`ya 23.9.1996 tarihinde devredildiğini ve bu bağımsız bölümlerin 24.9.1997 günü ( 1 yıl sonra ) N.U. tarafından A.`ya iade edildiğini, devrin, saptanan bedelin 1/355 oranında düşük değerden yapıldığını ve satış işleminin Borçlar Yasasının 18. maddesi gereğince danışık nedeniyle illetli olduğunu ileri sürerek tapu iptali isteğinde bulunmuştur.
Bir davada öne sürülen madde olguların hukuki nitelendirmesini yapmak, uygulanacak Yasa maddelerini bulmak ve uygulamak hakimin doğrudan görevidir ( HUMK. md. 76 ).
Az yukarıda açıklanan ileri sürülüş biçimine göre, dava hukuksal nitelikçe BK. Md. 18`in özüne ve sözüne uygun muvazaaya dayanmaktadır.
Bu bağlamda, İİK.nun 277 ve ardından gelen maddelerinde düzenlenen iptal davaları ile BK. md. 18`deki muvazaaya dayanan butlan davaları arasındaki ayrıcalıkların belirtilmesinde yarar vardır.
Yüzeysel bakıldığında, iptal davaları ile muvazaa davaları arasında bir benzerlik görülmekte ise de, bu benzerlik her iki tür davanın güttüğü amaçtan öte gitmemektir. Ancak üçüncü şahısların muvazaa davası ile İİK. 277 ve onu takip eden maddelerinde düzenlenmiş olan alacaklılara, borçlunun bazı hileli tasarruflarını iptal ettirebilmelerini sağlamak için tanınan iptal davalarını birbirinden ayırmak gerekir.
Gerçekte de, İİK.nun 277 md.sinde sözü edilen iptal davaları, borçlu tarafından ciddi ve geçerli olarak yapılmış bazı tasarruf işlemlerin hükümsüz kılınması için açılır. Oysa, muvazaa davası, alacaklı ve borçlunun yaptığı tasarrufi işlemin gerçekte hiç yapılmamış olduğunu tespit ettirmeyi amaçlar, o nedenle bu iki dava arasındaki fark iptal davasının geçerli muamelelere karşı açılmasına karşın, muvazaa davasının görünürdeki ( zahiri ) işlemlere karşı açılmasında kendini gösterir.
Şu durum karşısında her iki dava gerek nitelik ve koşulları, gerek hüküm ve sonuçları bakımından birbirinden farklı olduğu açıktır. Bu nedenlerle önümüzdeki davanın İİK. 277 ve ardından gelen maddeleri anlamında bir iptal davası olarak benimsenemez. Bu dava diğer bir hukuki yönüyle ayni dava olmayıp; şahsi davadır. Farklı bir anlatımla dava; taşınır mala veya taşınmaz mala ilişkin bulunsa dahi, bu malların aynı ile ilgili bir davadan söz edilemez. O nedenle, dava borçlunun hukuki işlemlerini yok edici nitelikte bir hukuki sonuç yaratmaz ve iktisap edenin borçludan kazandığı iktisaba etkisi yoktur. Eş söyleyişle; bu nitelikteki dava sonunda taşınır ya da taşınmaz mülkiyeti el değiştirmiş olmaz, davadan önceki malik şeyin mülkiyetini korur ve mülkiyet ne davacıya ne de borçluya döner. Bu durum karşısında; davalı iktisap eden; borcu ödeyerek, davadan kurtulma olanağına ve davaya son verme yetki ve hakkına sahiptir. Denilebilir ki; bu tür dava alacaklı davacıya, alacağını tahsil olanağını sağlayan nisbi nitelikte bir davadır. Kaldı ki, davacının istemindeki açıklamalar da alacağın tahsilini sağlamaya yönelik bulunmaktadır. Az yukarıda açıklanan hukuki ilkeler ile birlikte ve en önemlisi davanın muvazaaya dayanan niteliği gözden kaçırılmadığında; davalı borçlu ile diğer davalı arasındaki satış işleminin hükümsüzlüğü ile borçlu üzerindeki kaydın düzeltilmesine yer olmadan; davacının alacağını tahsil edebilmesini sağlar şekilde dava konusu taşınmazların haciz ve satışını isteme yetkisi davacıya tanınarak uyuşmazlığın çözümlenmesi ve hüküm kurulması gerekir.
Hal böyle olunca, mahkemece, çekişmeli taşınmazların davalı, iktisap eden adına oluşan tapu kayıtlarının iptali ile önceki malik olan ve satış yoluyla, davalıya temlik eden borçluya dönecek şekilde tapuya tesciline karar verilmesi usule ve yasaya aykırıdır. Bozma nedenidir. Görüşmeler sırasında, bazı üyelerce taraflar arasında, 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 1997/741, 8. Asliye Ticaret Mahkemesinin 1997/740; yine 7. Asliye Ticaret Mahkemesinin 1997/694; esasına kayıtlı itirazın iptali davaları ile henüz davacının alacağı kesin durum kazanmadığı, o nedenle davacının bu davayı açmakta dava şartı olan dava hakkının ( hukuki yararının ) oluşmadığı öne sürülmüşse de bu görüşlere çoğunluk katılmamış, davacının dava açmakta hukuki yararının varlığı kabul edilmiştir.
Bu nedenlerle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davalı N.U. vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı HUMK.nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, 3.5.2000 gününde oyçokluğu ile karar verildi.
MUHALEFET ŞERHİ
Alacağını alamayan alacaklının borçlu tasarrufları yönünden hakları İcra İflas Kanununun 277. ve müteakip maddelerinde gösterilmiştir. Davanın bu çerçevede bulunmadığında ittifak oluşmuştur. Şu halde, davalılar arasında muvazaalı olduğu iddia edilen işlem, ancak haksız fiil kuralları çerçevesinde irdelenebilir. Davalıların muvazaalı işleminin ( Borçlunun gayrimenkulünü diğerine tapuda geçirmesi ) davalıya karşı haksız fiil olarak kabul edilebilmesi için bunun hukuka aykırı olduğunun ve davacının zarara uğradığının öncelikle ispatı gerekir.
Zararın varlığı için davacının davalıda olan alacağının istenebilir nitelikte olduğu ve alacağın tahsilinin akim kaldığı belli olmalıdır. Bu yönde bir delil getirilmemiştir. Şu halde davada davacının sıfatı yoktur.
Davada sıfat kamu düzenine ilişkindir. Davanın her safhasında re`sen dikkate alınmalıdır. Dava sıfat yokluğu sebebiyle red edilmek üzere bozma yapılmalıdır.
KARŞI OY YAZISI
Davacı Banka vekili; davalılardan A.D.nin, bankalarına borcundan dolayı aleyhine icra takibine geçilmesi üzerine mal kaçırmak amacıyla taşınmazını danışıklı biçimde diğer davalı N.U.`ya tapudan geçirdiğini belirterek, Borçlar Kanununun 18. maddesine göre tapu kaydının iptaline karar verilmesini istemiştir.
Yapılan yargılama sonunda mahkemece Borçlar Kanununun 18. maddesi uyarınca davanın kabulüne, tapu kaydının iptaline ve taşınmazların önceki malik A.D. adına tapuya tesciline karar verilmiştir.
Davalılardan N.U.`nun temyizi üzerine yerel mahkeme kararı Özel Dairece “… Dava, alacaklıyı alacağından yoksun bırakmak amacı ile iki davalı arasında muvazaalı olarak düzenlenen taşınmaz satışına ilişkin işlemlerin iptallerine yöneliktir. Yerel mahkemece istek gibi karar verilmiştir. Bu durum karşısında sözleşmelerin iptalleri ile taşınmazlar, borçlu olan davalıya geri dönmez. Öyleyse alacaklının borçludan alacağının sağlanması için sözleşmelerin ve kayıtların iptallerine gerek kalmaksızın alacağın alınmasını sağlayıcı yönde hüküm kurulmalıdır. Tapu kayıtlarının iptalleri ile önceki malik A.D. adına tapuya tesciline karar verilmesi yasaya aykırı”dır, gerekçesiyle bozulmuştur.
Yerel mahkeme, davanın danışık hukuksal nedenine dayanması ve kendisince de bu şekilde nitelenmesi karşısında, kabulü halinde mülkiyetin satıcısına yani önceki malikine geri döneceği gerekçesiyle eski kararında direnmiştir.
Görüldüğü üzere, Özel Daire ile yerel mahkeme arasında davanın muvazaa nedenine dayandığı konusunda uyuşmazlık yoktur. Uyuşmazlık davanın kabulü durumunda, mülkiyetin satıcısına yani taşınmazını danışıklı olarak devreden önceki malikine dönüp dönmeyeceği noktasında toplanmaktadır.
Özel Daire, bir anlamda İİK.nun 283. maddesine göre hareket edilmesi gerektiği gerekçesine dayanarak, bu sonuca varılmasını öngörmektedir. Bu madde, ancak İİK.nun onbirinci Babında 277 ila 284. maddelerde düzenlenen iptal davasının söz konusu olması halinde uygulanabilir.
Bu davada dayanılan hukuksal neden “muvazaa”dır ve bu husus tartışmasızdır. Bir iptal davasından söz edilmemiştir ve böyle bir kabul de yoktur. Davanın dayanağı ve mahkemenin kabulü muvazaa olunca, sonucun da bu kabule göre oluşturulması gerekir. Nitekim Özel Dairede davanın dayanağının İİK.nun 277 ve izleyen maddelerinde hükme bağlanan bir iptal davası olduğunu söylememekte, ancak hükmün bu tür bir davaya özgü biçimde oluşturulmasını öngörmektedir.
Öğretide ve uygulamada, bir olayda muvazaa olgusunun kabulü halinde durumun eski hale dönüşeceğinde ittifak vardır. Olaya uygun bir başka anlatımla, bir tapunun muvazaa nedeniyle iptalinin istenmesi ve bunun kaıtlanması halinde ulaşılacak bu sonuca göre hüküm de, danışıklı geçirime dayalı tapunun iptali ile eski sahibine döneceği yolunda kurulmalıdır.
Bir diğer anlatımla muvazaaya dayalı bir tapu iptali isteminde muvazaanın ( butlanın ) kabulü halinde aslolan, çekişmeye konu edilen tapunun iptali ile ortada gerçek bir temlik söz konusu olmadığından tapunun eski malikine dönmesidir.
Hem muvazaanın hem de tapunun iptal edilmeyerek tasarrufun iptaline karar verileceğinin kabulü; temelde muvazaa ( butlan ) ile illetli bir temlik işlemine, kısmen geçersizlik, kısmen de geçerlilik anlamını vermek olacaktır ki, böylece tecizzi kabul etmez. Bir temliki işlemi ikiye bölmek anlamına gelir; bu da açık bir çelişki teşkil eder.
Daha kısa bir ifadeyle, muvazaanın kabulünde eski duruma dönülür. O halde mahkemenin bu davada vardığı sonuç doğrudur. Değerli çoğunluğun görüşüne bu nedenle katılamıyorum ve yerel mahkeme kararının onanmasının gerektiğini düşünüyorum.