Dünya üzerinde farklı kültürlerden ve inançlardan gelen insanlar, çeşitliliği oluşturan önemli bir unsurdur. Bu çeşitlilik, farklı dinlere mensup bireylerin bir arada yaşamasını zenginleştirirken, dinler arası anlayış ve hoşgörü de oldukça kritik hale gelmektedir. Yahudilik, Hristiyanlık ve İslam gibi büyük semavi dinlerde diğer inanç sistemleriyle barış, sevgi ve saygı temalarına dair pek çok ayet bulunmaktadır. Dünyada barışı sağlamak için dinlerin siyaset, ticaret, güç ve iktidar için alet edilmemesi istismar ve manipülasyon aracı olmaktan çıkarılması zorunluluktur. Dini yapıların konsensüs içinde “barış, “sevgi”, “dürüstlük”, “doğruluk”, “adalet”, “hakkaniyet”, “insan onuruna ve emeğine saygı”, “kişisel bütünlük”, “temel haklar ve özgürlükler” gibi çoğunlukla dinin reddetmediği evrensel değerleri öne çıkarmaları esas olmalıdır.
Bir kişi çocukken ailesinin dini inançlarına maruz kalır ve bu inançlar çocuğun kendi inanç sistemini şekillendirebilir. Bu da şunu göstermektedir ki, insanların ırkını, dilini, rengini ve cinsiyetini seçmesi mümkün olmadığı gibi genellikle dini anlayışı da doğuştan itibaren içinde bulunduğu çevrede şekillenir, belirli bir yüzde vermek zor olsa da, genel olarak küçük bir azınlığın din değiştirdiği düşünülebilir. Burada örnek vermek gerekirse; bir insan İtalya’da dünyaya gelse, katolik bir Hristiyan, Yunanistan’da dünyaya gelse Ortodoks bir Hristiyan, Arabistan’da dünyaya gelse sünni bir müslüman, İran’da dünyaya gelse “şii bir müslüman”, İsrail’de dünyaya gelmiş olsa “musevi” inancında, Türkiye’de doğmuş olsa bir “Türk ve müslüman” olabilecekti. Kendisi farklı yerde doğmuş olsa, farklı bir ırk, dil, renk ve kültüre mensup olabilecek bir insanın, diğer milletlere mensup insanlara (ki o insanların ülkesinde de doğmuş olabilirdi) düşman olmasının mantıklı bir izahı da yoktur.
Bir diğer çelişki şöyle açıklanabilir: dinler ve inanışlar, dünyayı ve kainatı, tüm insanlık alemini, hayvanları ve bitkileri Tanrının (Allah’ın) yarattığına inanırlar. Peki tanrı (Allah) kendi yarattığının bir bölümüne, diğerlerini öldürmesini için hassaten emir ve vekalet mi vermiştir? Ya da tanrı istese sıfır sürede insanların inancını değiştiremez mi? Bu durumda, tanrının (Allah’ın), sıfır sürede her şeyi yapmaya muktedir olduğuna inanç var iken, tanrının (Allahın) yarattığını öldürmek nasıl açıklanabilir.
Tüm dinlerde dünya barışına katkı sağlayacak hükümler yer almıştır, mevcuttur:
Yahudilik: “Bir düşmanın eşeği düşerse, ona yardım etmelisin; sana düşman olanın öküzü yolda yatar ve sen ona yardım etmek istemezsen, seni günaha sokmam için buna izin vermemelisin.” – Çıkış Kitabı 23:5 (Eski Ahit, Tanah)
“Kendinizi öldürmeyin veya birbirinizi öldürmeyin. Allah size rahmet etmektedir.” – Yaratılış Kitabı 9:6 (Eski Ahit, Tanah)
Bu Yahudi inancına ilişkin ayetlerde, insan hayatının kutsallığına vurgu yaparak, kişinin kendi hayatına ve başkalarının hayatına saygı göstermeyi öğütler, başka birinin malının zarar görmesine karşı yardımsever olma ve düşmanlığa rağmen yardım etme çağrısında bulunur.
Hristiyanlık: “Sizden birini yolda gördükleri zaman, sizden önce geçen din kardeşinizin yolda olduğu gibi, yoldan çıkan ve sapmış biri varsa, onu doğru yola getirme konusunda sorumlu hissedin.” – Matta 18:15 (Yeni Ahit, İncil)
“Katil olma.” – Matta 19:18 (Yeni Ahit, İncil)
Hristiyanlığın bu ayetlerinde, başkalarına yardım etme sorumluluğu ve sevgiyle yaklaşma ilkesini vurgular yine basit ve net bir şekilde öldürmeye karşı çıkarak, insan hayatının kutsallığını vurgular
İslam: “Sizinle savaşmayan, sizi yurdunuzdan çıkarmayan ve üzerinize saldırmayan herkese Allah size iyilik etmeyi ve adil davranmayı emreder.” – Mumtehine Suresi (Kur’an-ı Kerim 60:8)
“Kim bir kişiyi haksız yere öldürürse, bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de bir kişiyi yaşatırsa, bütün insanları yaşatmış gibi olur.” – Maide Suresi (Kur’an-ı Kerim 5:32)
Bu Kur’ani ayetlerde, Müslümanlara, başka inançlara mensup olanlara karşı adil ve hoşgörülü davranma emrini içerir. Yine bir kişiyi haksız yere öldürmenin tüm insanlığı öldürmekle eşdeğer olduğu inancını ifade eder, böylece insan hayatının kutsallığına vurgu yapar.
Sonuç:
Yahudilik, Hristiyanlık ve İslam, kendi kutsal kitaplarında diğer dinlere mensup insanlarla barış, sevgi ve anlayış içinde olma prensiplerine vurgu yaparak dinler arası saygıyı teşvik eder, diğer inanışlarda da bu doğrultuda hükümler mevcuttur. Bu ayetler, farklı inançlara mensup bireylerin bir arada yaşamasını desteklerken, saygı ve anlayışın dinler arası ilişkilerin temelini oluşturmasını sağlar. Dinler arası karşılıklı saygı bu ayetlerin öğretileri üzerine inşa edilerek dünya genelinde daha kapsayıcı ve barış dolu bir toplumun oluşturulmasına katkıda bulunabilir.
Yahudilik, Hristiyanlık ve İslam ve diğer inanç sistemleri, kendi kutsal kitaplarında, dini metinlerinde insan hayatının kutsallığını koruma, haksız yere öldürmeme ve insanlığın ortak bir değeri olan yaşamın kutsallığını da vurgular ve bu temel değer etrafında bir arada yaşama iradesini güçlendirir. Dolayısıyla, dinler arası saygı ve anlayış, bu ortak öğretiler etrafında geliştirilerek, “aynı ölümlü sonucu paylaşan insanların” farklı inançlara mensup olanlara karşı daha saygılı ve hoşgörülü bir tavır sergilemelerine katkıda bulunur. Dini yaşamın ve inancın da kişiler bazında hiçbir şekilde pozitif ayrımcılık nedeni olmayacağı, tüm dünyada hukukun üstünlüğü ile ehliyet ve liyakatin öncelenerek adil bir rekabet ortamının sağlanması yerinde olacak, nefret ve düşmanlıktan çıkar sağlayanların da bu durum önünü kesebilecektir.