“Piç”
İki hafta kadar önce bir arkadaş benden randevu istedi. Arkadaşım ve beraberinde “anne ve kızı” üç kişi geldiler.
Daha sonra sadece anne ve kızı tekrar geldiler. “Anne ve kızı” derken, yanlış anlaşılmasın kızı da evli bir kadın ve üç tane de çocuğu olduğunu öğrenmiştim. Kimi oldukça özel konuşmalardan sonra aslında kızın evlatlık olduğu, annenin ise hiçbir ayrıntıyı bilmediğini öğrendim. Hayatta olmayan eşi, bir gün bir bebek alıp geldiğini, eşinin hiç detay vermediğini iletti. Hatta sonrasında beni telefon ile anne aradığında da bu konu gündeme gelince şahsen bana verebileceği ek bilgi olmadığı da ortaya çıktı. Eşinin kaybetmiş olan annenin hiç çocuğu olmadığı için bebeği sahiplenerek, büyütmüşler ve evlendirmişlerdi. Üç tane de torunları olmuştu.
Anne, kızı ve damadına tarlalarını satarak ev ve araba da almıştı. Kızı bebek beklerken kimseye muhtaç olmasınlar diye araba aldığını da bana iletmişti.
Çok ayrıntı ve özel konular olmasına karşılık, şimdilik ilginç olan bölümlerden birini aktarmak istiyorum: Kocanın telefonu çalınca eşi telefona bakar ve orada bir başka kadını fark eder. Tartışma çıkar ve kocası, karısına dönerek,
Koca-Benim telefonuma bakamazsın!
Kadın-O zaman sende benim telefonuma bakamazsın!
Koca-Kadın ve erkek farklıdır, benim yaptığımı sen yapamazsın!
Bu durum elbette doğru değildir. Burada “toplumsal cinsiyet eşitsizliği”nin net olarak ortaya çıktığına da tanık olmaktayız. Böylesine bir kırılma olunca çok sayıda vakıa peşi sıra cereyan eder.
Bir seferinde ise, kayınvalide bir tartışma neticesinde, gelini olan kadına “piç-piç” diye hitap eder. O ana kadar annesi hakkında hiçbir tereddütü olmayan kadın, annesine konuyu sorunca ilk kez annesinin “öz anne” olmadığını öğrenir.
Elbette buraya alınandan çok daha fazla ibret alınacak durumlar da (burada ifade edilenlerin onlarca katı) var. Daha sonra belki diğerlerine de değinebilir. Bu bilgilerden sonra, kadına şu cümleleri sarf ettim (bu konudaki benzer yazı için bknz): “İnsanlar dünyaya geldiklerinde, anne ve babalarını seçemedikleri gibi ‘dil, ırk, renk, cinsiyet’ gibi niteliklerini kendileri seçememektedir. ‘Bu bakımdan sizin günahınız yok’. Sizin bir günahınız olsa, yaratanın ‘adaletsizlik yaptığı’ demek olur ki, bunu herkes şiddetle reddeder. Bu gelişmiş toplumlarda, az gelişmiş ve ilkel toplumlardaki gibi algılanmaz”. “Az gelişmiş ülkelerde ‘ön yargılar’ insanları hapsetmiştir. Bilimsel ve hakiki dini değerler değil, gelenekler ve dar bakış açısı hakimdir” dedim. “Okunmayan , öğrenilmeyen, ezbere dayalı, kimi zaman da saptırılmış ‘atalar dini’ yaşanır” dedim.
Son olarakta; kişinin kendi iradesi ile gerçekleştirmediği eylemden sorumlu tutulması düşünülemez, bu adaletsizliktir. “Dil, ırk, renk, cinsiyet” gibi niteliklerini ve hatta dinlerini kendileri seçmedikleri bir durumda, sonradan kazanılmayan, “dil, ırk, renk, cinsiyet” gibi kavramlar nedeniyle bir insanın diğerinden üstün olması da düşünülemez. Bir kişi doğduğunda “Yahudi” veya “Türk”, ya da “Arap” veya “Fransız” doğması durumunda birbirine mutlak eşit olduğunu söyleyebiliriz. Yüce yaratanın adaletsizlik yapacağını kimse düşünemez. Dini geçişlerin istisnai olduğunu istatistiki olarak ortada olduğundan dünyaya geliş nedeniyle bir kişinin hakir görülmesinin, aşağılanmasının da yaratana isyan olabileceğini ifade ettim (bu arada; bir yahudinin islam toplumunda doğması durumunda, muhtemelen ‘musevi’ değil ‘müslüman’ olarak yaşamını sürdüreceğini istatistiki olarak söylemekte mümkün olabileceği de gözardı edilmemeli idi… ).