Bir sokak röportajında ortaya atılan, “Jose Mourinho’yu getirseniz bile bu takıma bir şey yapamaz” sözleri, takımın karmaşık yapısal sorunlarına işaret etmişti. Şimdi, Türkiye’de ekonomik problemler ön plana çıkınca, yurt içinden ve dışından gelen uzmanlarla birlikte çözüm arayışları geniş bir perspektife yayıldı. Ancak, birçoğu bu çözümün yeterli olmayacağını ve öncelikle yapısal reformlara odaklanılması gerektiğini vurguladı. Adalet ve hukuk gibi kavramlar genellikle dile getirilse de, önerilerin tam somutlaşmadığı ve hayata da geçirilmediği görülüyor.
Aslında, konu şu temel ilkeye benziyor: “Yeniden keşfetmeye gerek yok, Amerika zaten keşfedilmiş durumda.” Yapısal reformlar, zenginlik, hukuki güvenlik ve refah getirecek çözümler en yakınımızda duruyor aslında.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 2. Maddesi, cumhuriyetin temel niteliklerini “demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti” olarak sıralıyor. Ancak, bu prensiplerin mevcut olduğu düşünülürken, neden hala çözüm arayışları devam ediyor?
Deprem felaketi, on binlerce insanın hayatını kaybetmesine ve binlerce binanın yerle bir olmasına neden oldu. Ancak, mevzuata uyulmuş olsaydı, bu felaketin boyutları çok daha az olabilirdi. Bu durumda, kuralların tam olarak uygulanıp uygulanmadığı önem kazanıyor.
Örneğin, hukuk devletine bakıldığında; “insan haklarına saygılı, temel hak ve özgürlükleri koruyup geliştiren, adaletli bir hukuk düzeni kuran…” bir sistem gerekmektedir. Ancak, bu hükümlerin gerçekten uygulanıp uygulanmadığı konusu şu anda tartışma konusudur.
Adil yargılanma, hukuki güvenlik ve kuvvetler ayrılığı gibi kavramlar, hukuk devletinin temel prensiplerini oluşturur. Ancak, AİHM Mahkemesi, idarenin yüksek yargı organlarını seçme pratiğini bağımsızlık ve tarafsızlık açısından eleştirmektedir. Anayasal hükümlere ve bireysel hak ihlali kararlarına uyulmaması ve keyfi uygulamalar da eleştiri kapsamındadır.
Anayasal devlette eşitlik, ehliyet ve liyakatin öncelenmesi, keyfiliğin hiç bir eylem işlemde yer almaması gerekmektedir. İdari işlemlerin de yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden hukuka uygun ve gerekçeli olması da zorunluluktur. Adil yargılanma zorunludur. Herkes yasa ile kurulmuş, tarafsız ve bağımsız mahkemede hakkaniyete uygun ve aleni şekilde yargılanma hakkına sahip olmalıdırlar. Hakkaniyet içinde de yargılanmada, silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ve kararların gerekçeli olması hakkı da yer alır. Sadece burada çok kısa hukuk devleti bağlamına değinildi, aynı ölçüde önemli, laiklik, sosyal devlet ve demokratik ilkelerin de uygulanması konusunda çok ciddi itirazların olduğu da bir gerçekliktir.
Sonuç olarak, yazılı kuralların hayata geçirilmesi ve temel kavramların önem kazanmasıyla yapısal reform arayışlarına gerek olmayabilir. Cumhuriyetimizin temel ilkelerinin hayata geçirilmesi, Türkiye’nin hukuki zeminini güçlendirebilir. Bu bağlamda, Anayasa Mahkemesi’nin bireysel başvurulara ilişkin ihlal kararlarına uymamanın hukuk devleti ilkesine zarar verdiği, kuvvetler ayrılığı, yargı bağımsızlığı ve hukuki güvenliğe vurgu yaparak, yapısal reformları değil, mevcut prensiplerin uygulanmasını öne çıkarmak çok daha önemlidir.