Önalım Hakkı ve Davaları
Bu yazımızda önalım (şufa) davaları, önalım hakkının kullanılamayacağı durumlar ve en son uygulamalara ayrıntılı olarak değinilecektir. Önce kavramlara bakarsak;
Önalım Hakkı Nedir: Bu kavram Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 732. Maddesinde tanımlanmıştır. Madde 732.(659) – Paylı mülkiyette bir paydaşın taşınmaz üzerindeki payını tamamen veya kısmen üçüncü kişiye satması hâlinde, diğer paydaşlar önalım hakkını kullanabilirler. (TMK Md 688, 708 ). Önalım hakkı paylı mülkiyette herhangi bir paydaşın payını üçüncü kişilere satması halinde diğer paydaşlara söz konusu payı öncelikle satın alma hakkı veren bir haktır. 732. Maddenin, Madde gerekçesi ise : Önalım hakkıyla ilgili olarak bu maddeleri karşılayan İsviçre Medenî Kanununun 681-683 üncü maddelerinde Ocak 1965’de yürürlüğe giren yasayla önemli değişiklikler yapılmıştır. Bu değişiklikler göz önünde tutulmak suretiyle bu kısımda yeni 733 üncü madde düzenlenmiştir.
Maddede paylı mülkiyette herhangi bir paydaşın kendi payını ister tamamen ister kısmen bir başkasına satması hâlinde, diğer paydaşların önalım haklarını kullanabilecekleri öngörülmüştür. Bu suretle, önalım hakkının, bir payın üçüncü kişiye tamamen veya kısmen satılması durumunda da kullanılabileceği vurgulanmıştır.
Niçin önalım düzenlemesine gerek duyulmuştur? Bu düzenleme özellikle ortak bir taşınmazda kötü komşuluğu önlemek, arazinin çok parçaya bölünmemesi gibi amaç güdülmüştür. Bu maksadın kısmen yerindeliği düşünülse de, kimi durumlarda ise tamamen olumsuz sonuçları da olabilmektedir. Bu husus daha geniş olarak farklı bir zeminde ele alınabilir. Burada sadece pozitif hukuk kuralı, cari işleyiş ele alınacaktır.
Önalım Davalarında Görev Ve Yetki:
Önalım davalarında görevli mahkeme, asliye hukuk mahkemesidir, yetkili mahkeme ise gayrimenkulün bulunduğu yer mahkemesidir.
Önalım Davasının açılabileceği ve açılamayacağı durumlar;
Paylı mülkiyette bir paydaşın taşınmaz üzerindeki payını tamamen veya kısmen üçüncü kişiye satması halinde, diğer paydaşlar önalım hakkını kullanabilirler. Paydaşın payının tümünü veya bir bölümü satması gibi iki durumda da önalım davası açılabilmektedir (4721 S. K. m. 732).
Şufa hakkı ancak paydaşlar tarafından kullanılabilir.
Taşınmazda paydaş olmayan ancak kişisel bir alacak hakkına sahip olanlar veya taşınmazda sınırlı bir ayni hakka sahip olanlar şufa hakkını kullanamaz.
Cebri artırmayla satışlarda önalım hakkı kullanılamaz. İcra Dairesinin yapmış olduğu satışlarda dava açılamaz (4721 S. K. m. 733).
Fiili taksim halinde önalım hakkı kullanılmaz. Müşterek veya iştirak halinde mülkiyete tabi taşınmazda hangi paydaşın gayrimenkulün hangi bölümünü kullanacağı sözleşmeyle veya fiilen paydaşlara arasında belirlenmişse bu taşınmazdaki payın satışı halinde şufa hakkı kullanılamaz (TMK m.2)
Önalım hakkından feragat edilmiş ise bu hak kullanılamaz. Önalım hakkından feragatin resmi şekilde yapılması ve tapu kütüğüne şerh verilmesi gerekir. Belirli bir satışta önalım hakkını kullanmaktan vazgeçme, yazılı şekle tabidir ve satıştan önce veya sonra yapılabilir. Herkese karşı veya belirli bir satıştan feragat halinde de bu hak kullanılamaz. (4721 S. K. m. 733).
Hibe (bağış) yapılırsa önalım hakkı kullanılamaz. Ortak mülkiyetin paydaşı, payını karı, koca, çocuklar ile yakın akrabaya temlik ederse görünüşte satış sözleşmesi yapılsa bile gerçekte miras hukuku ile ilgili amaçların ya da bağışlama gibi düşüncelerin hakim olduğu durumlarda önalım hakkı kullanılamaz. 27.3.1957 gün ve 12/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı, yalnız mirasçılarla ilgili olmayıp, miras hukukuna bağlı olarak diğer akrabalara yapılan temlik ve üçüncü kişilere yapılan hibeyi de kapsar.
Kat irtifakı kurulan taşınmazlarda, taşınmazda satılan paylar, pay satışı gibi görülse bile gerçekte satılan yer, bu paya karşılık olan bağımsız bölümdür. Bu gibi taşınmazlar için önalım hakkı yoktur.
Limited Şirketin tasfiyesi sonucunda tapuda yapılan satış dolayısıyla da önalım doğmaz.
Trampa (takas) işleminde de önalım (şufa) söz konusu olmaz.
Önalım davası sonuna kadar davacı konumunda olan paydaşın, dava bitinceye kadar taşınmazdaki paylı mülkiyetini koruması esastır. Aksi halde davası reddedilecektir.
Önalım davasının davalısı payını temlik ederse, davacıya iki seçimlik hak sunulmaktadır. Birincisi davasını tazminata dönüştürmesidir. Bu durumda ilk satış ile ikinci satış arasındaki farkı davacı ilk pay alan kişiden (davalıdan) talep edebilir. İkincisinde ise, davacı, davasının yeni malike yöneltebilecektir. Burada ise iki durum söz konusudur. Eğer davalı sırf fiyatı yükselterek ve muvazaa ile davacıyı yüksek rakam karşısında alımı engellemek için bu işlemi yapmış ise, davacı muvazaayı kanıtlayarak ilk satış bedelinden bu yeri alabilir. Ya da muvazaa yok ise ikinci bedelden alabilir. Hem tazminat, hem de taşınmaz alma usulü yoktur. Davacının son satış parası ile sorumlu olmaması için, son alıcının kötü niyetli olduğunu ispat etmesi gerekir.
Eğer dava açacak olan iştirak halinde mülkiyet nizamında ise en son paydaşın öğrenme tariki esas alınacaktır.
Ön alım hakkı hususunda iki ayrı hak düşürücü süre vardır. Üç ay ve iki senelik süreler söz konusudur. Yeni mevzuat ile noter ihtarı getirilmiştir. Yapılan satış, alıcı veya satıcı tarafından diğer paydaşlara noter aracılığıyla bildirilir (4721 S. K. m. 733). Alım yapan yeni malik önceki paydaşlara noterlik makamından ihtarname gönderecektir. İhtarnameyi alan önceki paydaşların önalım davası açma süresi üç aydır. Bu süre ilk hak düşürücü süredir. Ancak satıştan itibaren iki yıl sonra her halde önalım hakkı kullanılamayacaktır. Bu da ikinci hak düşürücü süredir.
Önalım hakkı, satışın hak sahibine bildirildiği tarihin üzerinden üç ay ve her halde satışın üzerinden iki yıl geçmekle düşer (4721 S. K. m. 733).
Önalım davası devam ederken dava konusu pay idarece kamulaştırılmış ise, davacının hakkı bedele dönüşür.
Arttırma ve Eksilte Yasasına göre yapılan ihtiyari satışlarda, önalım hakkı kullanılabilir.
Önalım hakkı sahibi, adına payın tesciline karar verilmeden önce, satış bedeli ile alıcıya düşen tapu giderlerini, hakim tarafından belirlenen süre içinde hakimin belirleyeceği yere nakden yatırmakla yükümlüdür (4721 S. K. m. 734).
Satış akdinin tarafı olan kimse tapuda gösterilen satış bedelinin az olduğunu, gerçekte bu bedelin daha fazla bulunduğunu öne süremez. Kişi kendi muvazaasından yararlanamaz ilkesi bunu gerektirir. Ama satış sözleşmesinin tarafın olmayan davacı bedelim muvazaalı olarak yüksek gösterildiğini ileri sürebilir.
Davacı, yasal önalım hakkının önlenmesi amacıyla gerçekte satış olduğu halde muvazaa ile tapuda bağış gösterildiğini veya trampa yapıldığını öne sürüp kaydın eski hale getirilmesini isteyebilir.
Önalım bedeli ile tapu harç ve masraflarının mahkeme veznesine depo edilmesi şarttır. Teminat mektubu kabul edilmez. Önalım hakkı sahibi, adına payın tesciline karar verilmeden önce, satış bedeli ile alıcıya düşen tapu giderlerini, hakim tarafından belirlenen süre içinde hakimin belirleyeceği yere nakden yatırmakla yükümlüdür (4721 S. K. m. 734).
Davaya konu pay üzerine satış tarihinden sonra ve satış bedelinin çok üstünde ipotek konulmuşsa, ipotek koyduran davalının iyi niyetinden söz edilemez.
Aynı paya ilişkin muhtelif paydaşların açtıkları önalım davalarının aralarında bağlantı bulunduğundan, birleştirilerek hükme bağlanması gerekir. Bu durumda dava açan paydaşlara önalıma konu pay eşit olarak davacılara verilecektir. Dava açıp ta bedeli bloke etmeyenin payı diğer davacılara verilecektir.
Kimi Yüksek Yargı Karar Özetleri Sunmak gerekirse,
Önalım davasının davalısı şufa hakkına dair taşınmazdaki payı satın almadan önce o taşınmazda paydaş ise bu paydaş hakkında şufa hakkı kullanılamaz. Çünkü yasada bir paydaşın payının 3. şahsa satması halinde şufa hakkının kullanılabileceği belirtilmiştir. Paydaş üçüncü kişi sayılamayacağından paydaşın paydaş aleyhine önalım hakkını kullanması söz konusu olamaz. Dava hakkına dair bu kuralın davanın her aşamasında kendiliğinden göz önünde bulundurulması gerekir ( Yargıtay Hukuk Genel Kurulu – Esas No: 2012/198, Karar No: 2012/702 karar, Tarih: 10.10.2012).
Davalı taraf, şufa davasına karşı taşınmazın fiilen taksim edildiği savunmasını ileri sürmüştür. Fiili taksim savunması davanın her aşamasında ileri sürülebileceği gibi mahkemece de kendiliğinden nazara alınması gerekir. Davalı fiili taksime dayandığına göre bu konuda taraf vekillerine tanık dahil tüm delillerini bildirmeleri için süre verilmeli, bildirilecek tüm deliller toplanıp değerlendirmeli ve yerinde keşif yapılarak konusunda uzman bilirkişilerden rapor alınarak oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekir ( Yargıtay 6. Hukuk Dairesi – Esas No: 2012/5928, Karar No: 2012/91212, Tarih: 18.06.2012).
Önalım hakkı kullanma yetkisi doğan paydaş, bu hakkını isterse kullanır, istemezse kullanmaz ya da kullandıktan sonra bu haktan feragat edebilir. Şufa hakkı, özel hukuktan doğan bir hak olduğundan hak sahibinin iradesine tabidir. Şufa hakkından feragat, niteliği gereği hukuki sonuç doğuran tek taraflı bir hukuki muameledir. Medeni Kanun’un 733. maddesine göre önalım hakkından feragat belli bir şahsa karşı ya da herkese karşı olabileceği gibi dava açıldıktan sonra bu haktan feragat etmek de mümkündür. Önalım hakkı sahibi paylı taşınmazdaki payın 3. şahsa satışından önce, satıştan sonra veya dava açıldıktan sonra bu hakkından vazgeçebilir belli bir şahsa karşı onalım hakkından feragat eden paydaş yeni bir satım yapılması halinde önalım hakkını kullanabilir ( Yargıtay 6. Hukuk Dairesi – Esas No: 2011/11373, Karar No: 2011/12630, Tarih: 22.11.2011 ).
Davacı ve davalıya pay satan dava dışı kişiler arasında 16.10.2009 tarihinde düzenlenen miras taksim sözleşmesinde yer verilen, “işbu miras taksim sözleşmesindeki mirasçı taraflar kendi hisselerine düşen payı bir başkasına satmak isterse iyi niyet gereği öncelikle diğer mirasçılara satın alma teklifini yapmakla yükümlüdür” ifadesiyle sözleşmeye dayalı önalım hakkı düzenlenmiştir. Yazılı şekilde yapılmış bu önalım sözleşmesi geçerli olup, tarafları bağlar; bu hak, tapunun beyanlar hanesine tescil edildiğinden, üçüncü kişilere karşı da ileri sürülebilir. Bu durumda davacının, davaya konu payın davalıya satılması sebebiyle sözleşmeden kaynaklanan şufa hakkını kullanmasında bir usulsüzlük bulunmamaktadır (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu – Esas No: 2013/494, Karar No: 2014/153, Tarih: 26.02.2014).
Önalım hakkı, taşınmaz mülkiyetinin yasadan doğan daraltımlarından biridir. Yasal önalım hakkı, yenilik doğuran inşai bir haktır. Paydaşa, bir payın üçüncü bir kişiye satılması durumunda, o pay alıcıya neye mal oldu ise (satış bedeli, tapu harç ve masrafları) o miktar ile, belirli süre içinde satın alma hakkı verir. Yasal önalım hakkının tanınması ile paylı mülkiyet üzre olan taşınmazlara, paydaşları arasındaki müşterek kullanılmaya yabancıların sokulmasının önlenmesi amaçlanmıştır. Dava konusu taşınmazlar taraflar ve dava dışı paydaşlar arasında müşterek mülkiyet üzeredir. Ancak bütün paydaşların iştiraki ile payları karşılığı intifalarına bırakılan kesimleri belirleyen fiili kullanmaya ilişkin bir anlaşma yapılmış değildir. Taşınmazdaki mevcut paydaşlardan cüzi bir kısmı taşınmazın belirli bir kesiminde kendi aralarında bir taksim yapmışlarsa da bu kullanmaya ilişkin fiili taksim olgusunun buna iştirak etmeyen diğer paydaşları bağlamayacağı da kuşkusuzdur. Olayda ise taşınmazın ve paydaşların tamamı göz önüne alındığında her paydaşın fiili kullanmaya ilişkin yeri diğerinden bağımsız olarak kesin biçimde belirlenmemiş ve müşterek kullanım bozulmamıştır. Bu nedenle de, taşınmaza yabancı kişiyi sokmama amacının tahakkuk ettiğinden, dolayısıyla önalım hakkının amaçsal yönden kullanılmasına gerek olmadığından söz edilemeyeceği açıktır (HGK. 26.9.1990, 321/441).
Ortak mülkiyetin paydaşı, payını karı ve kocaya, çocuklarına veya akrabaya temlik ederse, görünüşte satış sözleşmesi yapılsa bile gerçekten miras hukuki ile ilgili amaç ya da bağış düşüncesi varsa önalım hakkı kullanılamaz. Davalının bu biçimdeki savunması her türlü delille ispat edilebilir (6. HD. 14.10.1997, 7735/8029).
* Önalım hakkı; gerçek anlamda, geçerli bir satışla doğan yenilik doğurucu bir haktır. Mülkiyet hakkının serbestisine karşı getirilmiş bir hak olduğundan, genişletilerek yorumlanamaz. Bu bakımdan, örneğin satış, çıplak mülkiyet üzerinden gerçekleşmişse, önalım hakkının da çıplak mülkiyet üzerinde kullanılması gerekir. Satış konusu olmayan intifa hakkı üzerinde kullanılamaz (6. HD. 3.10.1989, 11990/14147).
* Davacının dayandığı pay iştirak halinde mülkiyete konu ise tüm iştirakçilerin birlikte dava açması veya birinin açtığı davaya diğerlerinin muvafakat etmesi gerekir. Çünkü bu gibi durumlarda 11.10.1982 tarih ve 3/2 sayılı İBK uyarınca davanın tereke adına açıldığının kabulü gerekir. Muvafakat duruşmaya gelip bu konuda beyanda bulunmakla veya imzası noterce tasdikli muvafakat belgesi ibrazı suretiyle yahut davacı adına davayı takip eden avukata vekalet vermekle yapılabilir. Bunlardan birinin gerçekleşmesi halinde muvafakat veren ortağın davacı sıfatında yer alarak davayı takip etmesine gerek kalmaz. Ya da terekeye mümessil tayin ettirmek ve bunun için de davacıya süre vermek gerekir. Mümessil davacı dışında biri olursa davacının sıfatı biter. Davayı mümessil takip eder. Mümessille takip edilen davanın kabulü halinde önalımlı payın tereke adına tescili gerekir.
Dava hakkına ilişkin olan bu hususun hakim tarafından kendiliğinden öncelikle nazara alınması gerekir (6. HD. 23.2.1998, 1055/1312).
* Önalım hakkı bölünemez. Her paydaşın önalım istemi, önalımlı payın tamamını kapsar. Davacı paydaşlardan birinin dava görülmekte iken hakkından mutlak surette vazgeçmesi dahi, davayı takip eden diğer paydaşın yararınadır (HGK. 17.2.1993, 739/52).
· Önalımlı payın ilişkin olduğu taşınmazın davacı ile davalıya satış yapan kişilerin murisleri Hüso’dan intikal ettiği uyuşmazlık konusu değildir. Davacı öncelikle bu taşınmazın mirasçılara intikali sırasında kendisinin mirasçı olmasına rağmen mirasının ketmedildiğini iddia ile önce veraset ilamının iptali ve bundan sonra da ketmi verese sebebi ile tapu iptal ve tescil davası açtığı görülmektedir. Davacının muris Hüso’nun mirasçısı olduğu sabit olduğuna göre davacının önalımlı payın ilişkin olduğu taşınmazda paydaş olduğu anlaşılmaktadır. Bu itibarla davacının önalım hakkı bulunduğu ve bu nedenle önalım davasının açılması sırasında bu hakkını istediği açıktır. Bu bakımdan açılışı sırasında davacının payı bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddi doğru değildir (6. HD. 30.3.1998, 2599/2779).
* Önalımlı payın ilişkin bulunduğu taşınmazın imar parseli oluşmadan önce yapılan binanın paydaşlar arasında taksim edilerek bu biçimde kullanılageldiğine göre, bu durumda önalım hakkının kullanılması iyi niyet kuralı ile bağdaşmaz (6. HD. 6.11.1999, 9469/9567). * Önalımlı payın ilişkin bulunduğu taşınmazın müstakilen Ömer’e ait iken sağlığında davacı Hasan, davalının bayi Halil İbrahim ve diğer iki çocuğuna paylı olarak bağışladığı, ancak daha sonra Bursa 6. Asliye Hukuk Mahkemesinin 1996/804 esas sayılı dosyası ile tapu iptali ve tescili davası açtığı, o davanın yargılanması sırasında tüm paydaşların imzasını taşıyan 16.5.1997 tarihli protokol yapıldığı, bu protokole göre davalının bayii Halil İbrahim’in taşınmazda fiilen kullandığı bölümün belirlenerek ayrıldığı, ayrılan bu bölüm üzerinde davalının bayiine ait ev ve şeftali bahçesi bulunduğu saptanmıştır.
Davalının bayiinin önalımlı payın ilişkin bulunduğu taşınmazın fiilen ayrılan belirli bölümünü kullandığı ve davalıya da bu bölümün satıldığı anlaşılmaktadır.
Önalımlı payın ilişkin bulunduğu taşınmazın paydaşlar arasında hukuken geçerli olmasa bile eylemli olarak taksim edilip bu biçimde kullanılageldiğine, bu durumda önalım hakkının kullanılmasının MK’nun 2. Maddesindeki iyi niyet kuralı ile bağdaşmayacağının anlaşılmasına göre davanın reddine karar vermek gerekirken davanın kabulüne karar verilmesi hatalı olmuştur (6. HD. 22.6.1999, 4236/5593).
· Önalımlı payın ilişkin olduğu taşınmaz paydaşlarca özel olarak taksim edilip her paydaş belirli bir kısmı kullanırken, bunlardan biri kendisinin tasarrufundaki yeri ve ona tekabül eden payı bir üçüncü şahsa satarsa, satıcı zamanında o yerde hak iddia etmeyen davacının, tapuda pay satışı biçiminde yapılan işlem nedeniyle önalım hakkını kullanması MK’nun 2. Maddesinde yer alan objektif iyi niyet kuralı ile bağdaşmaz. Kötüye kullanılan bir hakkı yasa korumaz. Bir hakkın kötüye kullanıldığına ilişkin savunma, davanın her aşamasında (bu konuda savunmanın genişletilmesi yasağı söz konusu olmaz) öne sürülebileceği gibi, mahkemece de kendiliğinden göz önünde tutulur (6. HD. 18.4.1990, 5561/5797).
· Önalımlı payın ilişkin olduğu taşınmaz paydaşlarca özel olarak taksim edilip her bir paydaş belirli bir kısmı kullanırken, paydaşlardan biri kullandığı yer ve payı 3. Şahsa satarsa, satış sırasında o yerde hak iddia etmeyen davacının açtığı önalım davası objektif iyininiyetle bağdaşmaz (6. HD. 23.3.1987, 1791/3416).
· Davacı, önalımlı payın ilişkin olduğu taşınmazda paydaş olduğunu, davalıların 18.10.1985’te pay satın aldıklarını, satış keyfiyetini 14.11.1985’te öğrendiğini iddia ile 19.11.1985 tarihinde işbu davayı açmıştır. Davalılar HAK DÜŞÜRÜCÜ üsürenin geçirildiğini savunmuş, ancak bunu ispat edemediklerinden davacının beyan ettiği tarihler itibariyle davanın süresinde açıldığının kabulü gerekmiştir. Dinlenen davalı tanıkları taşınmazın fiilen taksim edildiğini belirtmişlerdir. Gerçekten davacıyla davalıların bayii arasında taşınmaz fiilen taksim edilip paydaşlar belirli kesimi tasarruf ederken davalılara satış yapılmışsa davalıların satın aldıkları paya tekabül eden bağımsız bir arazi kesimi aldıklarının kabulü gerekir. Bu durumda davacının önalım hakkını kullanması MK’nun 2. Maddesi uyarınca objektif iyi niyet kuralları ile bağdaşmaz. 14.2.1951 gün ve 17/1 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca bu hususun davanın her aşamasında mahkemenin kendiliğinden nazara alması mümkündür. Bu bakımdan fiili taksim konusunda tarafların delilleri toplanmalı, varsa tanıkları dinlenmelidir (6. HD. 6.11.1986, 10541/12443, aynı yönde bkz. 6. HD. 22.12.1986, 13113/14774; 6. HD. 7.3.1988, 15824/3438).
Yasal önalım hakkından vazgeçme, bizatihi önalım hakkını ortadan kaldırır. Gerek vazgeçmenin, gerekse onun akdi ve kanuni haleflerinin bir daha önalım hakkını kullanmaları olanaksızdır (6. HD. 24.3.1987, 1181/3461).
· Önalım davası açıldıktan sonra haktan değil, davadan vazgeçme söz konusudur. Üstü kapalı (zımni) vazgeçme olmaz. Davacının önalımlı payın bir kısmını istek (rıza) ile edinmesi (iktisabı) önalımlı payın geri kalan kısmı bakımından davayı yürütmesine engel değildir (6. HD. 23.9.1986, 6645/10179). ·
Davalı, tapuda yapılan resmi akdin tarafı olduğundan bedelde muvazaa iddiasında bulunamaz. Bu nedenle davalının bedele ilişkin savunmasının kabulü mümkün değildir. Kaldı ki açılan bu davalar satış gününden sonraki birkaç gün içinde açılmış olduğundan ancak geç tarihlerde açılan davalar için söz konusu olabilecek enflasyon veya para değerindeki kayıplar gibi objektif nedenlerin de bu davada dikkate alınması mümkün değildir. Bu durumda tapudaki harç ve masraflarla birlikte satış bedeli üzerinden önalım hakkının tanınmasına karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile ret kararı verilmesi yanlıştır (6. HD. 21.9.1998, 6921/7098).
Davacı paydaşı bulunduğu 35 parsel sayılı taşınmazda davalının 18.5.1998 tarihinde pay satın aldığını, önalım hakkının kullanılmasını önlemek için satış bedelinin muvazaalı biçimde tapuda 2.000.000.000 Tl gösterildiğini, gerçek bedelin 720.000.000 TL olduğunu iddia ile 4.6.1998 günü süresinde açmış bulunduğu işbu dava ile şüfa hakkının tanınmasını istemiştir.
Davalı tapuda gösterilen satış bedelinde muvazaa bulunmadığını, davanın reddini savunmuştur.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık şufalı payın gerçek satış bedelinin ne kadar olduğu noktasındadır.
Davalı şufalı payın satış bedelinin tapuda muvazaalı olarak 2.000.000.000 TL gösterildiğini, gerçek bedelin 720.000.000.-TL olduğunu, bu bedel üzerinden şufa hakkının tanınmasını istemiştir.
Davacı bedelde muvazaa iddiasında bulunduğuna göre bu iddiasını kanıtlaması gerekir.
Davacı tanıkları bedelde muvazaa konusunda bilgi vermediklerine göre, muvazaa iddiasının kabulü için keşif tek başına yeterli delil sayılamaz.
Bu itibarla mahkemece davacıya tapuda gösterilen bedel üzerinden şufa hakkını kullanıp kullanmayacağının sorulması, kabul ettiği takdirde şufa bedelinin depo edilmesi için münasip bir mehil verilerek sonucuna göre karar verilmesi gerekir (6. HD. 2.5.2000, 2481/4111). ·
14. Hukuk Dairesi 2014/12131 E. , 2014/14800 K.
•
“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ : Ankara 22. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 12/06/2014
NUMARASI : 2012/101-2014/302
Davacı vekili tarafından, davalı aleyhine 22.02.2012 gününde verilen dilekçe ile ÖNALIM nedeniyle tapu iptali ve tescil istenmesi üzerine yapılan muhakeme sonunda; davanın kabulüne dair verilen 12.06.2014 günlü hükmün Yargıtayca, duruşmalı olarak incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmekle, tayin olunan 23.12.2014 günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davalı vekili Av. ..ve karşı taraftan davacı vekili Av. .. geldiler. Açık duruşmaya başlandı. Süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelenlerin sözlü açıklamaları dinlendi. Duruşmanın bittiği bildirildi. İş karara bırakıldı. Bilahare dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
KA R A R
Davacı, paydaşı olduğu .. parsel sayılı taşınmazın dava dışı paydaşlarının paylarını toplam 578.000 TL bedelle davalıya satış yoluyla devrettiklerini, bildirim yapılmadığını,ÖNALIM hakkına engel olmak için satış bedelinin yüksek gösterildiğini, gerçek değerin belediye rayiç değeri olduğunu ileri sürerek, ÖNALIM nedeniyle payın adına tescilini istemiştir.
Davalı, bedelde muvazaa bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Hükmü, davalı vekili temyiz etmiştir.
1-Yapılan yargılamaya, toplanan deliller ve tüm dosya içeriğine göre davalı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışındaki temyiz itirazları yerinde görülmemiş, reddi gerekmiştir.
2-Dava, ÖNALIM hakkı nedeniyle tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.
ÖNALIM hakkı paylı mülkiyet hükümlerine tabi taşınmazlarda payın üçüncü kişiye satılması halinde, diğer paydaşlara o payı öncelikle satın alma yetkisi veren bir haktır. Bu hak paylı mülkiyet ilişkisi kurulduğu anda doğar ve payın üçüncü kişiye satılması ile kullanılabilir hale gelir.
ÖNALIM hakkının kullanılmasıyla bu hakkı kullanan paydaş ile alıcı arasında kapsam ve şartları satıcı ile davalı arasında yapılan sözleşmenin aynı olan bir satım ilişkisi kurulmuş olur. ÖNALIM BEDELİ tapuda gösterilen satış BEDELİ ile davalı tarafından ödenen harç ve masrafların toplamından ibarettir.
Somut uyuşmazlıkta, davacı, çekişme konusu payların gerçek değerinin belediye rayiç değeri, replik dilekçesinde de bu değerin toplam 51.670 TL olduğunu, ancak ÖNALIMhakkının kullanılmasını önlemek amacıyla tapuda bedelin daha yüksek gösterildiğini bedelde muvazaa yapıldığını iddia etmiştir. Davacı, ÖNALIM bedelinin tapuda gösterilen değerden az olduğunu ileri sürerek bedelde muvazaa iddiasında bulunması halinde bu iddiasını kanıtlamalıdır. Bedelde muvazaa iddiasını kanıtlayamaması halinde iddia edilen bedel ile tapuda gösterilen bedel arasındaki fark üzerinden davada kendisini vekille temsil ettiren davalı lehine vekalet ücretine hükmedilmesi gerekir. Halbuki bedelde muvazaa iddiasının kanıtlanamadığı gerekçesiyle tapuda gösterilen satış BEDELİ ve tapu harç ve masrafları toplamı olarak kabul edilen 578.802,15 TL üzerinden ÖNALIM hakkının tanınmasına karar verildiği görülmüştür.
Bu durumda mahkemece iddia olunan bedel ile mahkemenin kabul ettiği ÖNALIM BEDELİ arasındaki fark üzerinden davada kendisini vekille temsil ettiren davalı yararına vekalet ücreti takdiri ile yargılama giderinin bu orana göre paylaştırılması gerekirken yazılı gerekçeyle satış bedelinin tamamı üzerinden davacı yararına vekalet ücreti takdiri, davalı yararına vekalet ücreti takdir edilmemesi ve yargılama giderlerinin tümünün davalıdan tahsiline karar verilmesi doğru görülmemiş, belirtilen nedenlerle hükmün bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1.) bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarının reddine; (2.) bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, 1.100TL Yargıtay duruşma vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, peşin yatırılan harcın istek halinde yatırana iadesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 23.12.2014 tarihinde oybirliği ile karar verildi.