Amerikalı yazar Jerome David Salinger’in “Çavdar Tarlasında Çocuklar” eserindeki ikonik sözleri, insanlığın kadim ikilemini bir kez daha gündeme getiriyor: “Olgunluğa erişmemiş kafanın özelliği, bir dava uğruna seve seve can vermektir; olgun kafanın özelliği ise, bu dava uğruna seve seve yaşamaktır.” Bu sözler sadece bir kitap karakterinin düşüncelerini değil, aynı zamanda insanlık tarihinin de en temel sorularından birini yansıtıyor: Bir davanın uğruna can vermek mi, yoksa o dava için yaşamak mı olgunluğun göstergesidir?
Can Feda Etmenin Karanlık Yüzü:
Tarihte, inançları veya idealleri için canlarını feda etmeye hazır birçok kahraman var olmuştur. Özgürlük savaşçıları, şehitler ve aktivistler, daha iyi bir dünya hayalinin peşinde hayatlarını riske atmışlardır. Bu cesur eylemler, değişimin ve umudun sembolü olarak kabul edilir.
Ancak, cehalet ve kör inanç ile hareket edenler için bu fedakarlık karanlık bir yola dönüşebilir. Dogmatik inançlar ve ezberlerle insanları anlamadan savaşmak, canlı bomba olmak ve ölümün kutsallığına inanmak gibi yanlış anlamalara yol açabilir. Hatta bazı durumlarda, kura ile seçilen canlı bombaların mutlu olduğu ve hayatı işkence gibi yaşamayı erdem saydığı görülmüştür.
Olgunluğun Gerçek Yüzü: Yaşamak ve Mücadele Etmek:
Salinger’in sözleri, olgunluğun başka bir boyutunu da açığa çıkarıyor: Bir dava uğruna yaşamak. Bu, inançlarını ve değerlerini savunurken hayatta kalmak ve mücadeleyi sürdürmek anlamına gelir. Mahatma Gandhi, Nelson Mandela ve Martin Luther King Jr. gibi figürler, barışçıl yollarla ve sarsılmaz bir inançla değişim yaratmayı başarmışlardır. Olgun kafalar, bu tür bir direncin gücünü ve kararlılığını takdir eder.
Hayatın Kutsallığı ve Barışın Önemi:
Şeyh Sadi Şirazi’nin “Baştan başa bütün dünya, bir damla kanın yere dökülmesine değmez” sözleri de bu tartışmaya katkıda bulunur. Bu söz, insan hayatının kutsallığını ve her canın değerini vurgular. Haksız yere dökülen kan, sadece bir canın değil, aynı zamanda insanlığın da bir kaybıdır.
Maide Suresi’nin 5/32. ayeti de bu konuda açık bir mesaj verir: “Kim haksız yere bir cana kıyarsa bütün insanlığı öldürmüş gibi olur.” Bu ayet, insan yaşamının kutsallığını ve onu korumak için gösterilmesi gereken özeni vurgular.
Prof. Iona Kuçuradi’nin “Tek bir kişi haksızlığa uğruyorsa, hiçbir genel yarar korunamaz!” sözleri de bireyin haklarının önemini vurgular. Bir toplumda tek bir kişi bile haksızlığa uğruyorsa, o toplumda adalet ve barış tesis edilemez.
Gandhi’nin örneği, bir davanın sadece şiddete başvurarak değil, barışçıl yollarla da savunulabileceğini gösterir. Gandhi, Hindistan’ın bağımsızlık mücadelesini şiddetten kaçınarak ve inançlı bir şekilde yürütmüştür. Bu da bize, olgun bir kafanın sadece bir davaya inanmakla kalmayıp, onu doğru şekilde savunabilecek kadar bilge ve cesur olduğunu da gösterir.
Sonuç:
Salinger’in sözleri, olgunluk ve inanç kavramlarının karmaşıklığını ve çok yönlülüğünü ortaya koyar. Bir dava uğruna can vermek kahramanca bir eylem olabilirken, bir dava uğruna yaşamak ve mücadeleyi sürdürmek de en az o kadar değerlidir. Şeyh Sadi Şirazi’nin sözleri ve Maide suresinin ayeti, insan hayatının kutsallığını ve onu korumak için gösterilmesi gereken özeni vurgular. Prof. Iona Kuçuradi’nin ve Gandhi’nin örnekleri ise bize, bir davanın barışçıl yollarla da savunulabileceğini