T.C.
ANKARA
BÖLGE İDARE MAHKEMESİ
5. idari dava dairesi
ESAS NO: 2020/553
KARAR MO: 2020/ 773
İSTİNAFA BAŞVURANLAR : 1-(DAVACI) H. ERDAL DEMİR
VEKİLİ : AV. ERTUĞRUL BAYRAM (e-tebligat adresli)
2-(DAVALI) MİLLİ EĞİTİM BAKANLIĞI / ANKARA
VEKİLİ : AV. HAVVA ÖNÜT / Aynı adreste
DİĞER DAVALILAR : 1-ANKARA BÜYÜKŞEHİR BELEDİYE BAŞKANLIĞI
(e-tebligat adresli)
VEKİLİ : AV. FULYA GÜL ÖZERDEN / Aynı adreste
2-ÇANKAYA BELEDİYE BAŞKANLIĞI / ANKARA
VEKİLİ : AV. ÇİMEN UZDİL (e-tebligat adresi)
İSTEMİN ÖZETİ : Ankara 6. İdare Mahkemesi’nce verilen 27/12/2019 günlü, E:2019/210, K:2019/2808 sayılı kararın; taraflarca esas, ayrıca davacı tarafından Belediyeler yönünden davanın reddine karar verilmekle birlikte onlar lehine kendisi aleyhine hükmedilen yargılama giderleri ve vekalet ücreti yönünden hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek kaldırılması ve işin esası hakkında yeniden karar verilmesi istenilmektedir.
DAVACI
SAVUNMASININ ÖZETİ : İstinaf yoluna başvurulan kararda kaldırma nedenlerinden hiçbirisi bulunmadığından, usul ve kanuna uygun olan karara karşı yapılan başvurunun reddi gerektiği savunulmaktadır.
DAVALILAR
SAVUNMANIN ÖZETİ : Savunma verilmemiştir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Ankara Bölge İdare Mahkemesi 5. İdari Dava Dairesince dava dosyası incelenerek gereği görüşüldü:
Dava, Ankara İli, Çankaya İlçesi, Çukurca Mahallesi, 26783 ada, 1 parsel sayılı taşınmazın imar planında “okul alanı” olarak belirlenmesi nedeniyle davalı idareler tarafından kullanım amacı doğrultusunda kamulaştırma görevinin yerine getirilmeyerek mülkiyet hakkının süresi belirsiz şekilde kısıtlandığından bahisle arsa bedeli olan ıslah sonucu 152.600,00.-TL’nin işletilecek yasal faizi ile tazminine karar verilmesi istemiyle açılmış; İdare Mahkemesince, daha önceden davanın esası hakkında karar verilmesine yer olmadığı yolunda verilen 07/10/2016 günlü, E:2016/95, K:2016/2741 sayılı kararın, Dairemizin 21/12/2017 günlü, E:2017/3108, K:2017/3086 sayılı kararıyla istinaf istemi reddedilerek kesinleşmesinden sonra, Anayasa Mahkemesi’nin mülkiyet hakkının ihlali tespitine yönelik İkinci Bölümünün 11/12/2018 tarihli, 2017/39360 Başvuru Numaralı kararı uyarınca, yeniden yargılama yapılmak üzere kesinleşen karar kaldırılarak, dosya içerisinde bulunan ilk davanın açıldığı Ankara 15. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin E:2012/40 sayılı dosyasında, mahallinde yapılan keşif ve bilirkişi incelemesi sonucu düzenlenen bilirkişi raporu ile dosyadaki bilgi ve belgelerin birlikte değerlendirilmesinden; parselasyon sonucu kamu ortaklık payından oluşan taşınmazın m² birim değerinin Ocak 2012 tarihi itibariyle 2.180,00 TL/m² olduğu, dava konusu taşınmazda davacının 70/6791 oranında hissesine isabet eden kısmın değerinin (70.00 m² x 2.180,00) 152.600,00-TL olduğu, hissedar olduğu taşınmaz imar planında kamu hizmeti alanına ayrılarak ve kamulaştırılmayarak mülkiyet hakkı ihlal edilen davacının hissesine isabet eden 152.600,00-TL tazminatın faiziyle birlikte ödenmesi gerektiği, davalılar Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı ile Çankaya Belediye Başkanlığı’nın hukuki el atma nedeni ile sorumluluğu bulunmadığından bu davalılar yönünden davanın reddi gerektiği, gerekçeyle tazminat isteminin kabulüne, toplam 152.600,00 TL tazminat miktarının 1.000,00 TL lik kısmı için adli yargıda ilk davanın açıldığı (24/01/2012) tarihten, ıslahla talep edilen 151.600,00 TL’lik kısım için ıslah dilekçesinin davalı Milli Eğitim bakanlığı’na tebliğ edildiği 10/12/2019 tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte Milli Eğitim Bakanlığından alınarak davacıya verimesine, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı ve Çankaya Belediye Başkanılğı yönünden ise davanın reddine, davacıdan vekalet ücreti alınarak Ankara Büyükşehir ve Çankaya Belediye Başkanlıklarına, istinaf aşamasında Çankaya Belediye Başkanlığı’nın yaptığı yargılama giderlerinin davacı tarafından Çankaya Belediye Başkanlığı’na verilmesine karar verilmiş, bu karara karşı davacı ve Sağlık Bakanlığı tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
İstinafa konu mahkeme kararının, davanın kabulü ile uyuşmazlık konusu taşınmazdaki davacıya ait hisse için tespit edilen değerin karşılığı olan tazminatın yasal faiziyle birlikte davalı idareden alınarak davacıya ödenmesine ilişkin kısmı; usul ve hukuka uygun olup kaldırılmasını gerektiren bir neden bulunmamaktadır.
DAVACININ TAZMİNİ GEREKEN ZARARININ KARŞILIĞI OLARAK TAŞINMAZIN DEĞERİ, ZARARA UYGULANACAK FAİZ ORANI VE FAİZİN BAŞLANGIÇ TARİHİ
Tazmine Konu Zararın Karşılığı Olarak Taşınmazın Değeri;
Taşınmazın değeri; davacılara ait hissenin 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu uyarınca taşınmaz değerini etkileyen tüm faktörler, taşınmaza emsal taşınmazlarla ayrı ayrı karşılaştırılmak suretiyle taşınmazın cinsi, konumu ve değerlemeye esas tarih olan ilk kez davanın açıldığı tarihten önceki tarihlerde satışları gerçekleşen ve özel amaçlı satış olmayan emsallerin alım-satım rayiçleri, üstün ve üstün olmayan yönleri, belediye hizmetlerinden yararlanıp yararlanmaması, arz ve talep, sosyal, kültürel ve ticari olanaklar, merkeze yakınlık, vergi rayici, emsallerinin imar durumu uyarınca yapılaşmış olması durumu gibi objektif ölçüler ile TÜİK-TEFE Endeksleri dikkate alınarak taşınmazın bulunduğu yöreye uygun olacak şekilde, mümkün ise en az iki değerlendirme yönteminden yararlanılarak imar ve/veya kadastro parseli olarak ayrı ayrı değerinin, adil ve hakkaniyete uygun bir şekilde bilirkişilere tespit ettirilen miktarın zarar olarak tazmini gerekmektedir.
Davacının tazmini gereken zararı taşınmazın adil ve hakkaniyete uygun bir şekilde tespit ettirilen değerine karşılık gelmektedir.
İlk kez davanın açıldığı tarihten anlaşılması gereken;
– Adli yargı yerinde açılıp 2577 sayılı Yasanın 9. maddesi uyarınca süresi içerisinde idari yargı yerinde davanın görülmesine devam edilmesi halinde, adli yargı yerinde,
– Adli yargı yerinde açılıp 2577 sayılı Yasanın 9. maddesinde öngörülen süre içerisinde idari yargı yerinde davanın açılmaması, bu suretle adli yargı yerinden açılan davanın devamı mahiyetinde olmaması halinde, idari yargı yerinde,
– İdari yargı yerinde usul yönünden verilen kararlar üzerine yeniden dava açılması, başka mahkemeye dosyanın gönderilmesi, usule ilişkin kararların kaldırılması, bozulması, yeniden yargılama ya da yargılamanın yenilenmesi gibi hallerde, ilk kez idari yargı yerinde,
davanın açıldığı tarihtir.
Taşınmaz Değerinin Tespit Tarihi ve Faiz Uygulanması;
Taşınmaz değerinin kural olarak ilk kez davanın açıldığı tarih itibariyle tespiti gerekmekle birlikte; çeşitli nedenlerle uyuşmazlıkların görümü sırasında taşınmaz değerinin tespit edilmesinin söz konusu olabileceği gibi aynı taşınmazın başka hissedarlar tarafından açılan davalarda -usul ekonomisi, adil ve hakkaniyete uygun davranma yükümlülüğü, hukuk felsefesine girmiş bir deyimle “eşitlerin eşitliği” kapsamında- bu taşınmazın başka davalarda daha önce tespit edilen değerlerinin esas alınarak karar verilmesi yoluna gidilebileceği ve hatta taşınmazın tespit edilmiş değerinin, davanın açıldığı tarihten makul bir süre öncesinde belirlenmiş, “eşitlerin eşitliğini” zedelemeyecek şekilde bir tarih de olabilecektir.
İhtimali olarak ortaya çıkan bu durumlarda; ilk kez davanın açıldığı tarihten farklı tarihte belirlenen taşınmaz değeri esas alınıp söz konusu tarihten itibaren güncellenmek suretiyle ödenmesinde faiz uygulanması yönteminin kullanılması mümkündür.
“Eşitlerin eşitliği” ilkesi kapsamında; aynı taşınmaz için başka bir davada tespit edilen değere, bakılan davanın açıldığı tarihe kadar “Yeniden Değerleme Oranı” [Yeniden değerleme oranı, yeniden değerleme yapılacak yılın Ekim ayında (Ekim ayı dahil) bir önceki yılın aynı dönemine göre Devlet İstatistik Enstitüsünün Toptan Eşya Fiyatları Genel Endeksinde meydana gelen ortalama fiyat artış oranıdır] uygulanmak suretiyle -hissedilebilir bir fark yaratmayacak surette- güncellenmiş değerine davanın görümü sırasında davaya ilişkin faiz uygulanması yapılması gerekmektedir.
Taşınmaz Değerine Uygulanacak Faiz ve Faizin Başlangıç Tarihi
Hukuki yönden faiz konusu Anayasa Mahkemesinin 27.08.1988 tarihli, E:1988/7, K:1988/27 sayılı kararında tartışılmıştır. Karara göre;
“Faiz; ekonomik açıdan, “paranın fiatı”dır. Herhangi bir kimse, kendisine ait olmayan bir parayı, hangi isim altında olursa olsun, belli bir süre kullandığında, paranın asıl sahibine “faiz” ödemek zorundadır. Çünkü paranın likidite özelliği, onun her an her türlü üretim faktörünü, mal ve hizmeti satın alabilmesine olanak verir. Daha açık bir deyişle parayı nakit olarak elinde bulunduran kimse, “bugünkü” ihtiyaçlarını karşılayabildiği gibi, piyasanın “yarına dönük” olanaklarından da yararlanabilir. Elindeki parayı başkasına veren veya kendine belli tarihte ödenmesi gereken bir miktar para olduğu halde bu parası ödenmeyen kimse ise bu imkânlardan yararlanamaz. Bu nedenle parayı kullanan kimsenin, parayı kullanmaktan vazgeçen kimseye bu kaybını ödemesi gerekir. İşte faizi doğuran temel neden budur.
Bu temel neden, paranın değerini sürekli olarak kaybettiği enflasyon dönemlerinde ayrı bir önem kazanır. Dönem başında, kullanmaktan vazgeçilen ya da hak edildiği halde alınamayan bir miktar paranın satınalma gücü; dönem sonunda; enflasyon oranında azalmış olacaktır. Bu durumda dönem sonunda paranın asıl sahibine ödenmesi gereken faiz; sadece belli bir dönem için yapılan fedakârlığın karşılığından ibaret olmayacak, aynı zamanda sözkonusu dönemde paranın satınalma gücündeki kaybı da karşılayacak miktarda olacaktır. Teknik deyişle, hem para sahibinin tasarrufta bulunmasının bedeli ödenecek, hem de paranın satınalma gücü korunacaktır.”
Anayasa Mahkemesi Birinci Bölümünün Mehmet Akdoğan ve Diğerleri B.No:2013/817, 19/12/2013 tarihli kararında; kamulaştırma bedeli yönünden, mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin orantılı olabilmesi için ödenen tutarların enflasyonun etkilerinden arındırılarak güncelleştirilmesi, yani kamulaştırma tarihi ile ödeme tarihi arasında geçen süredeki hissedilir değer kaybını telafi edecek biçimde faiz uygulanması gerektiğini AİHM’nin Scordino/İtalya (no:1), B.No:36813/97, 29/03/2006, § 258 sayılı kararına da atıf yaparak gerekçelendirmiştir.
Danıştay’ın tam yargı davalarına ilişkin kararlarında faiz; en basit biçimiyle, idarenin tazmin borcu bağlamında; kişilerin, idarenin eylem ve/veya işlemlerinden dolayı uğradıkları zararların giderilmesi istemiyle başvurmalarına karşın, idarenin zararı kendiliğinden ödemeyip, yargı kararıyla tazminata mahkûm edilmesi sonucunda, idarenin temerrüde düştüğü tarihten tazminatın ödendiği tarihe kadar geçen süre için 3095 sayılı Kanuna göre hesaplanacak tutarı ifade etmekte olup, bu durumun taşınmaz değeri açısından doğrudan doruya uygulanması halinde, gerçek değerin tazmin edilememesi suretiyle mülkiyet hakkı ihlaline yol açması mümkün olduğundan, bu uygulamanın AİHS, Anayasa, AİHM ve AYM kararları çerçevesinde hak ihlaline yol açmayacak şekilde değerlendirilmesi gerekmektedir.
AYM ve AİHM kararlarında; taşınmaz (kamulaştırma) bedeline ödeme tarihine kadar faiz uygulanmasını bedelin (tutarı) enflasyonun etkilerinden arındırması, başka bir ifadeyle güncelleştirilmesi olarak adlandırmakta olup, bu durum davadan önce, dava tarihinde ya da dava sırasında tespit edilen bedele faiz uygulanması halinde malike aşırı bir yük oluşturmayan, geçen süredeki hissedilir değer kaybını telafi edecek nitelikte olacak ve mülkiyet hakkına müdahalenin ölçülülük ilkesiyle çelişmeyecektir.
Tazminat Miktarının Arttırımına İlişkin Islah Halinde Faiz Uygulaması
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 16. maddesinin 4. fıkrasına 6459 sayılı Yasanın 4. maddesiyle eklenen ve 30.04.2013 tarihinde yürürlüğe giren cümlede: “Ancak, tam yargı davalarında dava dilekçesinde belirtilen miktar, süre veya diğer usul kuralları gözetilmeksizin nihai karar verilinceye kadar, harcı ödenmek suretiyle bir defaya mahsus olmak üzere artırılabilir ve miktarın artırılmasına ilişkin dilekçe otuz gün içinde cevap verilmek üzere karşı tarafa tebliğ edilir.” kuralı yer almıştır.
Anayasa Mahkemesi Fatma Yıldırım (B. No: 2014/6577,16/2/2017, §§53-63) başvurusunda; ihale bedelinin icra sürecinde nemalandırılmamasının mülkiyet hakkının devlete yüklediği pozitif yükümlülüğün ihlali sonucunu doğurduğu kanaatine varmıştır.
Anayasa Mahkemesi İkinci Bölümünün Mümin Gider ve Süleyman Sarnav (B.No:2016/62537, 20/11/2019, §§40-45) kararında; ön alım hakkının kullandırılmasına ilişkin süreç dikkate alındığında pozitif yükümlülükler bağlamında başvuruculara aşırı bir külfet yüklenmemesi için iptal edilen tapu karşılığında ödenen ön alım bedelinin önemli ölçüde değer kaybına uğratılmaması gerektiği; ön alım hakkına dayalı tapu iptali ve tescil davasında depo edilen bedelin Mahkemenin vadeli bir mevduat hesabına yatırılması biçiminde alacağı basit bir tedbirle yargı sürecinin hızlı işlememesinin başvurucular üzerinde oluşturduğu olumsuz etkileri asgari seviyeye indirememiş olması mülkiyet hakkının devlete yüklediği koruma pozitif yükümlülüğünün ihlali sonucunu doğurduğu yolunda gerekçeye yer verilmiştir. Anayasa Mahkemesinin başka bir kararında da aynı gerekçelere yer verilmiştir (Ali İmancı ve Eşref Aydın, B.No:2017/15134, §§50-55)
2577 sayılı Yasada yer alan, tam yargı davalarında dava dilekçesindeki miktarın artırımına olanak tanıyan düzenleme uyarınca; davanın artırılan tazminat miktarını kapsar şekilde kabulüne karar verilmesi halinde, artırılan tazminat miktarı yönünden faize, adli yargıda dava açılması halinde adli yargıda dava açıldığı tarih itibariyle faiz işletilmesinde olduğu gibi, miktar artırımına ilişkin dilekçenin mahkeme kaydına girdiği tarihin esas alınması gerektiği Dairemizin 04/12/2018 tarihli, E:2017/2179, K:2018/1427 sayılı kararı ile benimsenmekle birlikte; Anayasa Mahkemesinin yukarıda yer verilen kararları çerçevesinde yeniden ele alınması ve taşınmazın gerçek değerinin tazmin edilmesi, mülkiyet hakkına müdahalenin ölçülü olması açısından yeniden değerlendirilmesi gerekmektedir.
Tam yargı davalarında; tazminat miktarının arttırılmasına imkan sağlayan ıslah müessesinin sonucu olarak, davanın görümü sırasında arttırılabilen tazminat miktarına konu olabilen davalardan zarar miktarı belirsiz nitelik taşıyanlar için geçerli olmaktadır. Islah edilmek suretiyle arttırılacak miktar dava dilekçesinde belirtilen miktarın yerini alacak ve tam yargı davasının konusunu oluşturacaktır.
Tam yargı davalarından zarar miktarı belirsiz olanlarda, dava dilekçesinde sembolik miktar gösterilerek açılan davalarda, faizin başlangıç tarihi olarak dava ve ıslah tarihlerini ayrı ayrı belirlemek, Anayasa Mahkemesinin Mümin Gider ve Süleyman Sarnav başvurularında olduğu gibi “bedelinin önemli ölçüde değer kaybına uğratılmaması” ilkesine aykırı olacaktır. Usul ve esas yönünden reddedilen davalarda, kanun yolu üzerine kaldırma ya da bozma nedeniyle yeniden incelenen davada veya bireysel başvuru üzerine yeniden yargılama aşamasında tazminata hükmedilmesi durumunda bu husus kendisini daha belirgin şekilde göstermektedir.
Taşınmazın gerçek değerinin adil ve hakkaniyete uygun olarak tazminat olarak ödenmesi, mülkiyet hakkının devlete yüklediği koruma pozitif yükümlülüğünün ihlali sonucunu doğurmaması ve “eşitlerin eşitliğinin” sağlanması açılarından, taşınmaz değeri olacak şekilde tazminat miktarı arttırılmak suretiyle ıslah edilen miktara da faizin kararımızın “Taşınmaz Değerine Uygulanacak Faiz ve Faizin Başlangıç Tarihi” bölümündeki ilkelerle aynı esaslar dahilinde uygulanması gerekmektedir.
Davanın görümü sırasında bilirkişi raporuyla taşınmaz değerinin raporun düzenlendiği tarih itibariyle tespit edilmesi durumunda; faizin başlangıç tarihi olarak davanın açıldığı tarih yerine, tespit tarihinin faizin başlangıç tarihi olarak alınması ve bu suretle hesaplama yapılması gerekmektedir. Aksine bir değerlendirme, dava tarihinden sonraki tarih itibariyle tespit edilerek güncellenen taşınmaz değeri, dava tarihindeki değer olarak kabul edilmek suretiyle faiz uygulanması halinde mükerrer şekilde güncellenmiş değer üzerinden ödeme yapılması sonucunu doğuracaktır.
Bakılan davada, taşınmaz değerinin; davanın ilk açıldığı adli yargı yerinde (Ankara 15. Asliye Hukuk Mahkemesi E:2012/40) mahallinde yapılan keşif ve bilirkişi incelemesi sonucu düzenlenmiş bilirkişi raporuyla, Ocak 2012 tarihi itibariyle tespit edildiği, bu tarihin bakılan davanın açıldığı tarihten (08/04/2015) daha önceki bir tarih olduğu, bu yüzden idare mahkemesince dava dilekçesinde talep edilen 1.000,00 TL tazminata uygulanacak faizin davanın açıldığı 24/01/2012 tarihinden başlatılmasında hukuki isabetsizlik bulunmamaktadır.
Buna karşın Islah edilen miktar olan 151.600,00 TL bedel yönünden de yukarıda belirtilen hukuki duruma yönelik açıklamalar taşınmaz bedelinin tespit tarihi ve davacının talebi de dikkate alınarak, ilk dava tarihinden (24/01/2012) itibaren faizin yürütülmesi gerekmekte olup, faizin başlangıç tarihinin belirlenmesi ayrıca yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, bu durumun hüküm fıkrasında düzeltilmesi gerekmektedir.
İdare Mahkemesi kararının, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı ve Çankaya Belediye Başkanlığına ilişkin kısmına gelince;
Kararda anılan idarelerin hukuki sorumluluğunun bulunmadığı gerekçesiyle anılan idareler yönünden davanın redde, anılan idareler lehine davacı aleyhine vekalet ücreti ve yargılama giderlerine yer verilmiştir.
Öncelikle, anılan idarelerin bakılan iş bu tazminat davasında hukuki sorumluluklarının olmadığı sonucuna varılmış olması nedeniyle hasım mevkiinden çıkarılmaları ve buna bağlı olarakta yargılama giderlerine hükmedilmesi gerektiğinden, İdare mahkemesinde aksi yönde hüküm kurulmasında hukuki isabet görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle tazminat isteminin kabulü yönünde Ankara 6. İdare Mahkemesince verilen 27/12/2019 günlü, E:2019/210, K:2019/2808 sayılı karara yönelik istinaf başvurularının; mahkeme kararının hüküm fıkrasına yer alan “ıslah ile arttırılan 151.600,00 TL’lik kısmın ise ıslah dilekçesinin davalı idereye tebliğ edildiği tarih olan 10/12/2019 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte” ifadesinin “ıslah ile arttırılan 151.600,00 TL’lik kısmın ise adli yargıda ilk davanın açıldığı 24/01/2012 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte” şeklinde düzeltilmesine; Ankara Büyükşehir ve Çankaya Belediye Başkanlıklarının hasim mevkiinden çıkarılmasına, buna bağlı olarak yargılama giderleri ile vekalet ücretine ilişkin kısmı yönünden ise istinaf başvurusunun kabulü ile bu kısma ilişkin hüküm fıkrasının kaldırılmasına, netice itibariyle aşağıda dökümü yapılan dava ve istinaf aşamasına ait (635,40+200,35) 835,75 TL yargılama gideri ile Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca belirlenen 1.362,00 TL vekalet ücretinin Milli Eğitim Bakanlığı’ndan alınarak davacıya verilmesine, Ankara Büyükşehir ve Çankaya Belediye Başkanlığınca yapılan yargılama giderlerinin üzerlerinde bırakılmasına, davacı tarafından fazladan yatırılan 2.588,94 TL tamamlama harcının kendisine iadesine, davalı Mili Eğitim Bakanlığı’nca istinaf aşamasında yaptığı yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, artan posta ücretinin taraflara iadeine, 2577 sayılı Yasanın 45. maddesinin 6. fıkrasına göre kesin olarak, 02/10/2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Başkan
GÜRBÜZ UÇAR
32901
Üye
SEDEF POLAT TÜRKDOĞAN
37735
Üye
ERTUĞRUL TURAN
119368
YARGILAMA GİDERLERİ :
A-Mahkeme Aşaması :
Başvurma Harcı : 27,70 TL
Karar Harcı : 27,70 TL
Vekalet Harcı : 9,30 TL
İstinaf Başvurma Harcı : 85,70 TL
Posta Gideri :485,00 TL
TOPLAM :635,40 TL
2-Çankaya Belediye Başkanlığı
İstinaf Başvurma Harcı : 85,70 TL
Posta Gideri : 60,00 TL
TOPLAM :145,70 TL
3-Milli Eğitim Bakanlığı
Posta Gideri : 50,00 TL
TOPLAM : 50,00 TL
B-İstinaf Aşaması :
1-Davacı
İstinaf Başvurma Harcı :148,60 TL
Posta Gideri : 51,75 TL
TOPLAM :200,35 TL
2-Milli Eğitim Bakanlığı
Posta Gideri : 51,75 TL
TOPLAM : 51,75 TL
ƦҌ-08.10.2020–Ŭϓ-20.10.2020
y/b-30/10/2020