AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
GÜMRÜKÇÜLER VE DİĞERLERİ / TÜRKİYE DAVASI (No. 2)
(Başvuru No. 9580/03)
KARAR
(Adil Tazmin)
STRAZBURG
7 Şubat 2017
İşbu karar, Sözleşme’nin 44 § 2 maddesinde belirlenen şartlara göre kesinleşecek olup, bazı şekli değişikliklere tabi tutulabilir.
Gümrükçüler ve diğerleri / Türkiye Davasında,
Başkan
Julia Laffranque,
Yargıçlar
Işıl Karakaş,
Nebojša Vučinić,
Paul Lemmens,
Valeriu Griţco,
Jon Fridrik Kjølbro,
Stéphanie Mourou-Vikström
ve İkinci Bölüm Yazı İşleri Müdürü Stanley Naismith’in katılımıyla, oluşturulan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (İkinci Bölüm) heyeti, Daire olarak 17 Ocak 2017 tarihinde kapalı oturumla gerçekleştirdiği müzakerelerin ardından, yine bu tarihte aşağıdaki kararı vermiştir:
USUL
1. Türkiye Cumhuriyeti aleyhine açılan davanın (başvuru no. 9580/03) temelinde, isimleri ve doğum tarihleri bu kararın ekindeki listede yer alan otuz dört T.C. vatandaşının (“başvuranlar”), İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme’nin (‘‘Sözleşme’’) 34. maddesi uyarınca, 15 Ocak 2003 tarihinde Mahkeme’ye yapmış olduğu başvuru bulunmaktadır.
2. Mahkeme, 26 Ocak 2010 tarihli kararıyla (‘‘esas hakkında verilen karar’’), Sözleşme’ye Ek 1 No.lu Protokol’ün 1. fıkrasının ihlal edildiğine hükmetmiştir (Gümrükçüler ve diğerleri/Türkiye, No. 9580/03, § 33, 26 Ocak 2010). Mahkeme söz konusu kararda ayrıca, Sözleşme’nin 6. maddesinin 1. fıkrasının da ihlal edildiği sonucuna varmıştır (yukarıdaki atıf (idem), § 38).
3. Başvuranlar, Sözleşme’nin 41. maddesine dayanarak, maruz kaldıkları kanısına vardıkları zararlar karşılığında belirli miktarlar talep etmektedirler.
4. Mahkeme, önceki kararında mevcut durum gereği, başvuranların Sözleşme’nin 41. maddesinin uygulanmasına ilişkin haklarının saklı tutulmasına karar vermiş ve Hükümeti ve başvuranları, Sözleşme’nin 41. maddesinin uygulanabilirliği hakkındaki görüşlerini kararın kesinleştiği günden itibaren üç ay içerisinde kendisine sunmaya ve özellikle aralarında varabilecekleri her türlü anlaşma hakkında kendisine bilgi vermeye davet etmiştir (yukarıdaki atıf, § 44 ve kararın 4. paragrafı).
5. Hem Hükümet hem de başvuranlar görüşlerini Mahkeme’ye sunmuşlardır.
6. Davanın dostane çözüme ulaşmasına imkân veren herhangi bir anlaşma sağlanamamıştır.
HUKUKİ DEĞERLENDİRME
7. Sözleşme’nin 41. maddesi aşağıdaki gibidir,
‘‘ Eğer Mahkeme bu Sözleşme ve Protokollerinin ihlal edildiğine karar verirse ve ilgili Yüksek Sözleşmeci Taraf’ın iç hukuku bu ihlalin sonuçlarını ancak kısmen ortadan kaldırabiliyorsa, Mahkeme, gerektiği takdirde, zarar gören taraf lehine adil bir tazmin verilmesine hükmeder.’’
A. Tarafların görüşleri
1. Maddi Zarar
8. Başvuranlar, karşılığında 107.204.581,58 avro (EUR) talep ettikleri maddi bir zarara maruz kaldıklarını iddia etmektedirler, bu miktar, 24 Haziran 2002 tarihinde yoksun bırakıldıkları iki arazinin (55.485.577 avro), kazanç mahrumiyetinin (21.918.453,58 avro) ve gecikme faizinin (29.800.551 avro) toplam değerine eşittir. Başvuranlar, bu miktarları belirtirken, birçok unsura dayanmaktadır.
Öncelikle başvuranlar, Alanya Sulh Hukuk Mahkemesinden, iç hukukta artık ihtilaf konusu arazilerle ilgili malik sıfatlarının bulunmaması sebebiyle, söz konusu arazilerin değerinin belirlenebilmesi için kendi arazilerine komşu bir arazi üzerinde bilirkişi incelemesi yapılmasını talep ettiklerini ve dolayısıyla Alanya Sulh Hukuk Mahkemesince 26 Ekim 2007 tarihinde atanan bilirkişi tarafından belirlenen değeri esas aldıklarını açıklamaktadırlar. Başvuranlar, bilirkişinin, 6 Kasım 2007 tarihli raporunda, Alanya’nın Tepe mahallesinde yer alan komşu bir arazinin değerini 280 Türk lirası (TRY)/m2 (söz konusu dönemde yapılan bilirkişi incelemesine göre yaklaşık olarak 164,91 avro) olarak belirlediğini ve bu birim fiyatından hareketle yapılan hesaba göre, başvuranların arazilerinin değerinin, 6 Kasım 2007 tarihinde, 32.514.130,00 avro olduğunu eklemektedirler.
Daha sonra başvuranlar, Mahkeme’ye Alanya Kaymakamlığı Mal Müdürlüğü tarafından 20 Kasım 2007 tarihinde düzenlenen, Tepe mahallesine komşu mahalle olan Bektaş’ta yapılan bir açık artırmada satılan taşınmaz değerlerini içeren bir belge sunmaktadırlar. Bu belgeye göre, başvuranlar tarafından emsal olarak seçilen on iki arazinin metre kare fiyatı, 194 avro/m2 ile 281 avro/m2 arasında değişmektedir. Bu rakamlara göre, başvuranların iki arazisinin fiyatı, 38.299.967 avro ile 55.595.988 avro arasında olacaktır.
Başvuranlar dosyaya ayrıca, üç farklı gayrimenkul satıcısının da görüşlerini eklemişlerdir. Bu görüşlere göre, arazilerin 2002 yılındaki toplam değeri, sırasıyla 31.546.06 avro, 28.588.616 avro ve 29.574.431 avro olarak belirlenmiştir.
Son olarak başvuranlar, Alanya’nın çok fazla aranılan turistik bir şehir olduğunu ve son yıllarda arazi fiyatlarının çok arttığını ileri sürmektedirler. Arazilerinin 18.350,88 m²’sini teşkil eden iki parsel üzerine 342 lüks villa inşa edildiği ve bunun % 35’inin kamu alanları için belediyeye bırakıldığı varsayıldığında, 2002 yılının verilerine göre, arazilerinin değeri 55.485.577 avro ulaşacaktır. Başka bir bilirkişi tarafından 14 Şubat 2008 tarihinde düzenlenen bir raporda, yukarıda belirtilen iki parsel üzerine 342 lüks villa inşa edilmiş olması durumunda, arazinin % 35’ini de belediyeye verdikten sonra başvuranların 77.404.030,58 avro kar elde etmiş olabilecekleri belirtilmiştir.
Başvuranlar, Sözleşme’nin 6. maddesinin 1. fıkrasının ihlal edildiği tespitine dayanarak, maddi zararları karşılığında ayrıca 10.000 avro talep etmektedirler.
Başvuranlar, 7 Nisan 2015 tarihli ek görüşleriyle, dosyaya, komşu bir araziyle ilgili olarak 1 Mart 2013 tarihinde, Alanya Sulh Hukuk Mahkemesinin talebi üzeri düzenlenen bir bilirkişi raporu eklemişlerdir. Bu raporda, bilirkişi, Alanya’da Tepe mahallesinde bulunan arazinin değerini 500 Türk lirası/m² (söz konusu dönemde yapılan bilirkişi incelemesine göre yaklaşık olarak 208,87 avro/m2) olarak belirlemiştir. Bu birim fiyatından hareketle yapılan hesaba göre, başvuranların toplamda 197.162,88 m² yüzölçümüne (2 no.lu parsel için 114.872,35 m² ve 12 no.lu parsel için 82.290,53 m²) sahip olan arazilerinin değeri, 1 Mart 2013 tarihinde, 41.181.410 avro olarak belirlenmiştir.
9. Hükümet, Mahkeme’yi, dayanaktan yoksun olduğu sonucuna vardığı bu talepleri reddetmeye davet etmektedir. Sektörde uygulanan güncel fiyatlar dolayısıyla, başvuranların talebi aşırıdır. Diğer taraftan, Hükümete göre, başvuranlar malik sıfatına halen sahip olmuş olsalar bile, arazilerinin şehir planına dâhil edilmemiş olması ve engebeli olması dolayısıyla tarımsal faaliyetlerin yürütülememesi sebebiyle, bu sıfattan sınırlı olarak faydalanabilirler. Hükümet, dosyaya eklenen raporların hayali olduklarını ve herhangi bir kanıtlayıcı değerlerinin bulunmadığını ileri sürmektedir. Hükümet, delillerin, bu bağlamda öngörülen ulusal usule göre elde edilmeleri gerektiğini hatırlatmaktadır. Hükümet gerekçelerini şu şekilde açıklamaktadır:
– başvuranlar maddi tazminat taleplerini, ihtilaf konusu parsellere komşu bir arazi hakkında düzenlenen bir bilirkişi raporuna dayandırmaktadırlar, dosyaya, somut olayla bir ilgisi olmayan Antalya Sulh Hukuk Mahkemesince düzenlenmesine karar verilen bir bilirkişi raporu eklemektedirler,
– delillerin ikamesi amacıyla verilen sulh hukuk mahkemesi kararı bağlayıcı değildir – yargılanabilir kişinin tek taraflı talebi üzerine, sadece olayların tespit edilmesi söz konusudur, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 368.-374. maddelerine göre, delillerin yönetimi, hukukta, bir ihtilaf konusuna veya bir olaya ilişkin olgusal delillerin, bir dava açılarak ikame edildiği ve korunduğu bir işlemdir,
– ulusal mevzuata ve bazı Anayasa hükümlerine göre, Devlet ormanlarının mülkiyeti hiçbir şekilde devrolunamaz, dolayısıyla bu türden bir arazinin özel kişiler adına kaydedilmesi, özel mülkiyet olarak kullanılması veya arazi üzerine bir bina inşa edilmesi gibi hukuki olarak mümkün değildir, bu niteliğe sahip olan ve ticari işlem konusu yapılamayan bir arazinin, piyasada değeri yoktur, bu sebeple güncel değerinin belirlenmesi de mümkün değildir,
– başvuranlar, ihtilaf konusu arazilerin üzerine inşa edilebilecek bazı binaların satışından mahrum bırakılmış olduklarını iddia ederek, kazanç mahrumiyeti iddialarına dayanmakta ve hayali rakamlar ileri sürmektedirler, Hükümet, başvuranların kazanç mahrumiyeti ve hayali bir faiz oranıyla birlikte hesaplanan gecikme faizine ilişkin taleplerine itiraz etmektedir.
Hükümet, arazinin değeriyle ilgili olarak, dosyaya, söz konusu taşınmazların değerinin güncelleştirilmesi hakkında Antalya Valiliği Milli Emlak Müdürlüğütarafından hazırlanan 11 Haziran 2010 tarihli bir rapor eklemektedir. Bu rapora göre, toplam yüzölçümü 197.162,88 m² olan ve metre kare fiyatı 10 TRY olarak belirlenen arazilerin (2 no.lu parsel için 114.872,35 m² ve 12 no.lu parsel için 82.290,53 m²) toplam değeri, 1.967.995,20 TRY’ye tekabül etmektedir (değerlendirmenin yapıldığı tarihte yaklaşık olarak 1.035.786 avro).
Diğerlerinin yanı sıra özellikle 3 Haziran 2010 tarihinde Antalya Büyükşehir Belediyesi İmar ve Şehircilik Daire Başkanlığı tarafından sağlanan bilgiler ışığında hazırlanan ve Hükümet tarafından dosyaya eklenen 11 Haziran 2010 tarihli bu rapor, söz konusu arazilerin özelliklerine ilişkin bazı gözlemler içermektedir, bu gözlemler aşağıdaki şekilde sıralanmıştır:
– Uygulama imar planına göre (1/1000e), inşaat alanı taban alan katsayısı 0,2 olarak belirlenen taşınmazlar bina inşasına uygundur, arazilerin bir kısmı kamu alanlarına ve kamu binalarının inşasına ayrılmaktadır,
– söz konusu arazilere iki katlı müstakil evlerin inşa edilmesi mümkündür,
– araziler, kentsel alan içerisinde yer almaktadır,
– araziler, şehir merkezine 5 km mesafede, kıyıya 5,1 km mesafede yer almaktadır,
– arazilerin bulunduğu bölge, su, elektrik, kanalizasyon sistemi ve toplu taşıma ağı gibi her türlü altyapı ve hizmet imkânından yararlanmaktadır,
– arazilerin 2010 yılına ait emlak vergisinin m2 değeri, 40 TRY/m2’dir. (raporun düzenlendiği tarihte yaklaşık olarak 20,90 avro).
Hükümet, 20 Mayıs 2015 tarihli ek görüşlerinde, yukarıda belirtilen 11 Haziran 2010 tarihli rapora dayanarak arazilerin değerini güncelleştirmiştir. Hükümete göre iki parselin toplam güncel değeri 2.755.193,28 TRY’dir (20 Mayıs 2015 tarihinde yaklaşık olarak 956.664 avro), yani 114.872,35 m²’lik 2 no.lu parselin değeri 1.599.668,98 TRY ve 82.290,53 m²’lik 12 no.lu parselin değeri 1.155.524,30 TRY’dir.
Hükümetin ek görüşleriyle birlikte sunulan ek belgelerde, söz konusu taşınmazların emlak vergisi için dikkate alınması gereken asgari resmi değerleri, 2010 yılı için 40 TRY/m² (yaklaşık olarak 20,90 avro) ve 2015 yılı için 42,50 TRY/m²’dir (yaklaşık olarak 14 avro).
10. Antalya Valiliği Milli Emlak Müdürlüğü bilirkişileri tarafından 30 Mart 2015 tarihinde hazırlanan belgeye göre, başvuranlar, 6292[1] sayılı Kanun’un 7 maddesi kapsamında ihtilaf konusu arazilerin tapularının devredilmesine ve kendilerine tazminat ödenmesine ilişkin herhangi bir talepte bulunmamışlardır.
11. Hükümet, Mahkeme’den, başvuranların manevi tazminata ilişkin taleplerini reddetmesini rica etmektedir. Hükümete göre, Sözleşme’ye Ek 1 No.lu Protokol’ün 1. maddesinin ihlal edildiğinin tespit edilmesi, yeterli bir tazmin teşkil edecektir.
12. Taraflar, arazinin, tazminat talebinin iç hukukta sunulduğu tarihteki (1994) değerine ilişkin olarak, Sözleşme’nin 41. maddesi kapsamında dosyaya herhangi bir belge eklememişlerdir. Mahkeme, bununla birlikte, tarımsal bilirkişi tarafından 17 Temmuz 1996 tarihinde hazırlanmış olan bir rapora göre, arazinin metre kare değerinin, 200.000 eski Türk lirasına (TRL), yani toplam 197.162,28 m² yüzölçümü için 39.432.456.000 TRL’ye yükseldiğini tespit etmektedir.
2. Manevi Tazminat
13. Başvuranlar ayrıca, manevi zarar karşılığında toplam 1.700.000 avro, yani kişi başına 50.000 avro talep etmektedir.
14. Hükümet, Mahkeme’den, başvuranların manevi tazminata ilişkin taleplerini reddetmesini rica etmektedir. Hükümete göre, Sözleşme’ye Ek 1 No.lu Protokol’ün 1. maddesinin ihlal edildiğinin tespit edilmesi, yeterli bir tazmin teşkil edecektir.
3. Masraf ve Giderler
15. Başvuranlar, Ankara Barosu’nun ücret çizelgesine dayanarak, avukatlık masrafları karşılığında 5.500 TRY (yaklaşık olarak 2.500 avro) talep etmektedirler. Diğer taraftan, başvuranlar, avukatlarının saat ücretleri için zarar bağlamında talep ettikleri miktarın % 15’ini, yani 16.335.687,23 avro talep etmektedirler.
16. Hükümet, Mahkeme’yi, abartılı ve dayanaktan yoksun olduğu kanaatine vardığı bu talepleri reddetmeye davet etmektedir.
B. İlgili İç Hukuk ve İçtihatlar
17. Somut olayla ilgili iç hukuk ve içtihatlar, Turgut ve diğerleri/Türkiye (No. 1411/03, §§ 41-67, 8 Temmuz 2008) ve Altunay/Türkiye ((kabul edilebilirlik hakkında), No. 42936/07, §§ 20-23, 17 Nisan 2012) kararlarında tanımlanmıştır.
18. Altunay kararı, ayrıca, Yargıtay’ın, tazminat davası açılması için öngörülen zamanaşımı süresine ve özellikle tazminat miktarının hesaplanma şekline ilişkin radikal değişiklikler taşıyan yeni bir içtihat yolu geliştirdiği emsal kararları da içermektedir (§ 27).
19. Orman alanıyla ilgili davalarda adil tazmine ilişkin ilgili Mahkeme kararları şunlardır: Turgut ve diğerleri/Türkiye (adil tazmin), No. 1411/03, 13 Ekim 2009, Köktepe/Türkiye (adil tazmin), No. 35785/03, 13 Ekim 2009, Keçeli ve Başpınar/Türkiye, No. 21426/03, §§ 49-56, 26 Ocak 2010, Nural Vural/Türkiye (adil tazmin), No. 16009/04, 20 Mayıs 2010, Rimer ve diğerleri/Türkiye (adil tazmin), No. 18257/04, 20 Mayıs 2010 ve Temel Conta Sanayi ve Ticaret A.Ş./Türkiye (adil tazmin), No. 45651/04, 14 Eylül 2010.
C. İç Hukukta Meydana Gelen Son Gelişmeler
1. 6384 Sayılı Kanun ve 16 Mart 2014 Tarihli Kararname
20. Davalı Hükümet, Ümmühan Kaplan/Türkiye (No. 24240/07, §§ 29 ve 74-75, 20 Mart 2012) pilot kararı uygulaması kapsamında, Mahkemenin konuyla ilgili içtihadına uyarak, yargılama sürelerinin uzunluğuna ilişkin yapısal soruna çözüm getirmek amacıyla adhoc (amaca özel) bir başvuru yolu düzenlemeyi taahhüt etmiştir.
21. Bu bağlamda, 6384 Sayılı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair Kanun, 19 Ocak 2013 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
22. Bu kanunla bir tazminat komisyonu kurulmuş ve kanunda, yargılama süresine ilişkin davalarda ve yargı kararlarının geç veya kısmen icra edilmesi veya hiç icra edilmemesine ilişkin davalarda tazminat konusunda izlenecek usul ve ilkeler belirtilmiştir.
Bu kanun, Türk Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yolunun yürürlüğe girdiği 23 Eylül 2012 tarihinden önce Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılmış olan bütün başvurulara uygulanmaktadır.
23. 6384 Sayılı Kanun’un somut olayla ilgili hükümlerinin kapsamı aşağıdaki gibi özetlenebilir.
– Bu kanunun 2. maddesinin a) fıkrası, özellikle makul bir süre içerisinde sonuçlandırılmamış olan ceza hukuku, özel hukuk ve idare hukuku davalarda ve yargı kararlarının geç veya kısmen icra edilmesi veya hiç icra edilmemesine ilişkin davalarda uygulanmaktadır.
– 4. madde, 4 hâkim ve bir Maliye Bakanlığı memurundan oluşan bir tazminat komisyonu (bundan sonra metinde ‘‘komisyon’’ olarak anılacaktır) kurulmasını öngörmektedir.
– 7. maddenin ilk paragrafı uyarınca, komisyonun kendisine başvurulan her türlü talep hakkında dokuz ay içerisinde karar vermesi gerekmektedir.
– Söz konusu kanunun 7. maddesinin ikinci paragrafı, komisyon tarafından verilen kararların Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin içtihatlarına uygun olarak gerekçeli olarak verilmesi gerektiğini açıklamaktadır.
– 7. maddenin 3. paragrafı, özellikle komisyon tarafından verilen kararlara karşı tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içinde Komisyon aracılığıyla Ankara Bölge İdare Mahkemesine itiraz edilebileceğini öngörmektedir. Bu itirazın esası bölge idare mahkemesi tarafından üç ay içinde karara bağlanmalıdır. Komisyon tarafından ödenmesine karar verilen tazminat, kararın kesinleşmesinden itibaren üç ay içinde Bakanlık tarafından ödenir. Ödemeye ilişkin düzenlenecek kâğıtlar damga vergisinden, yapılacak işlemler harçlardan müstesnadır.
– 8. maddenin ilk paragrafına göre, Komisyona yapılan müracaat sonucunda Komisyonun kesinleşen kararlarının bir örneği müracaata konu işlemin yapıldığı adli veya idari makama gönderilmelidir.
– 8. maddenin ikinci paragrafında, müracaata konu işlem, henüz sonuçlandırılmamışsa, ilgili adli veya idari merci tarafından bu işlemin ivedilikle sonuçlandırılması gerektiği açıklanmaktadır.
– 9. maddeye göre, bu kanun, 23 Eylül 2012 tarihi itibarıyla Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne sunulmuş tüm başvurular hakkında uygulanır (Turgut ve diğerleri/Türkiye (kabul edilebilirlik hakkında karar), No. 4860/09, 26 Mart 2013).
24. Bakanlar Kurulu, 16 Mart 2014 tarihli kararname ile, 6384 sayılı Kanun hükümleri uyarınca (2 ve 9. maddeler), komisyonun yetki alanını konu bakımından (ratione materiae) ve zaman bakımından (ratione temporis) genişletmiştir. Somut olaya ilişkin iç hukuk, Yıldız ve Yanak/Türkiye ((kabul edilebilirlik hakkında karar), no. 44013/07, 27 Mayıs 2014) kararında detaylı olarak açıklanmıştır.
2. 9 Mart 2016 Tarihli Kararname
25. Bakanlar Kurulu, 9 Mart 2016 tarihli kararnameyle, komisyonun konu bakımından (ratione materiae) yetki alanını yeniden genişletmiştir. Kararnamenin 4. maddesinde, komisyonun bundan böyle aşağıdaki başvuruları incelemekle yetkili olduğu belirtilmektedir:
“a) Orman olduğu gerekçesiyle veya 31/8/1956 tarihli ve 6381 sayılı Kanunun 2/B maddesinin uygulanması nedenlerine bağlı olarak tapu kaydının iptal edilmesi veya kadastro tespiti ya da orman kadastrosu sonucu tapulu taşınmazın ormanlık alanda olduğunun tespit edilmesi üzerine mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasıyla yapılan başvurular;
b) Kıyı- kenar çizgisi içerisinde kaldığı gerekçesiyle tapu kaydının iptal edilmesi üzerine mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasıyla yapılan başvurular;
c) Taşınmazın imar planında kamu hizmetine tahsis edilmesi üzerine mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasıyla yapılan başvurular.
…”
D. Hükümetin Talebi
26. Hükümet, 22 Nisan 2016 tarihli yazısıyla, Mahkeme’den, 25 Ocak 2016 tarihli Bakanlar Kurulu kararnamesiyle yetkileri genişletilen Tazminat Komisyonu’na ilişkin olarak Türkiye’de gerçekleştirilen yasal değişiklikleri dikkate alarak, Sözleşme’nin 35. maddesinin 1 ve 4. fıkralarına uygun olarak mevcut başvurunun kabul edilemez olduğuna karar verilmesini talep etmektedir. Bu konuyla ilgili olarak Hükümet, aşağıda yer alan hususları Mahkeme’nin bilgisine sunmuştur:
‘‘ Mahkeme, Ümmühan Kaplan/Türkiye pilot kararında, Türkiye’de Sözleşme’nin 6. maddesinin 1. fıkrası anlamında makul süre gerekliliğine ilişkin olarak yapısal olduğu kadar sistematik bir sorun olduğunu tespit etmiştir (Ümmühan Kaplan/Türkiye, §§ 48 ve 49, 20 Mart 2012).
Pilot kararın verilmesine müteakip olarak, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne sunulan bazı başvuruların tazminat ödenmesi yoluyla çözüme kavuşturulması amacıyla bir Tazminat Komisyonu kurulmuştur (6384 sayılı Kanun). Bu kanun, yargılamanın aşırı uzun sürmesine ilişkin iddialar için yeni bir başvuru yolu oluşturmuştur. Mahkeme, 4860/09 başvuru no.lu Müdür Turgut ve diğerleri/Türkiye başvurusuna ilişkin 26 Mart 2013 tarihli kararında ve 56125/10 başvuru no.lu Demiroğlu ve diğerleri/Türkiye başvurusuna ilişkin 4 Haziran 2013 tarihli kararında, oluşturulan yeni başvuru yolunun etkin ve erişilebilir olduğu ve Sözleşme’nin 6. maddesinin 1. fıkrası anlamında, başvuranlara, şikayetlerinin telafi edilmesi için makul başarı perspektifleri sunduğu gerekçesiyle, iç hukuk yollarının henüz tüketilmediği, dolayısıyla başvurunun kabul edilemez olduğu sonucuna varmıştır.
Mahkeme ayrıca, 6384 sayılı Kanun’un kendi önünde derdest olan, 23 Eylül 2012 tarihinden önce sunulan ve henüz Hükümete bildirilmemiş olan tüm başvurulara uygulanabileceğini kaydetmiştir. Yine Mahkeme, Müge Sargın (20236/06), Mahmut Bacak ve diğer 44 başvuru (18904/09) gibi kararlarında, 6384 sayılı Kanun’un, Hükümete bildirilmiş olan başvurular ve yeni iç hukuk yolu olarak Tazminat Komisyonu’nun bulunması sebebiyle kabul edilemez olduğuna karar verilen başvurulara da uygulanabilir olduğunu belirtmiştir.
Mahkeme’nin, Komisyon’un Türkiye’de erişilebilir bir başvuru yolu teşkil ettiği sonucuna varması sebebiyle, Hükümet, 6384 sayılı Kanun uyarınca, Tazminat Komisyonu’nun yetki alanını genişletilmesine karar vermiştir. Komisyonun yetki alanı 10 Şubat 2014 tarihli Bakanlar Kurulu kararnamesiyle genişletilmiştir (16 Mart 2014 tarihli Resmi Gazete). Daha sonra bu yetki, 25 Ocak 2016 tarihli ve 206/8509 sayılı kararname ile yeniden genişletilmiştir (9 Mart 2016 tarihli Resmi Gazete). Bu tarih itibarıyla, Tazminat Komisyonu, diğer yetkilerinin yanı sıra, orman alanlarına ilişkin davaları da tanıma yetkisine sahip olmuştur. Aslında söz konusu kanunun 4. maddesinin a) fıkrasına göre, Tazminat Komisyonu, 31 Ağustos 1956 tarihli 6831 sayılı Kanun’un 2/B maddesi uyarınca veya kadastro çalışmaları sırasında söz konusu taşınmazın orman alanında bulunduğunun tespit edilmesi sebebiyle tapu belgesinin iptal edilmesi mülkiyet hakkı ihlali iddiasıyla sunulan başvuruları tanımaya yetkilidir.
Sonuç olarak yeni bir iç hukuk yolu başvuranların kullanımına sunulmuştur. Başvuranlar, bundan böyle zararlarının telafisi talebiyle Tazminat Komisyonu’na başvurabilirler. ’’
E. Mahkeme’nin Kararı
1. Maddi Tazminat
a) Sözleşme’nin 6. Maddesinin 1. Fıkrası
27. Mahkeme, Sözleşme’nin 6. maddesinin 1. fıkrasının ihlal edildiği gerekçesiyle başvuranlar tarafından 10.000 avro maddi tazminat talep edilmesine ilişkin olarak, başvuranların yalnızca maddi tazminat talebinde bulunduklarını kaydetmektedir. Bununla birlikte Mahkeme, tespit edilen ihlal ile iddia edilen maddi zarar arasında illiyet bağı bulunmadığı kanaatine varmakta ve başvuranların talebini reddetmektedir.
b) 1 No.lu Protokol’ün 1. Maddesi
28. Mahkeme, Hükümet’in, Sözleşme’nin 35. maddesinin 1 ve 4. fıkralarına uygun olarak, başvurunun kabul edilemez olduğuna karar verilmesi yönündeki talebiyle ilgili olarak, öncelikle 26 Ocak 2010 tarihli esas kararında başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmiş olduğunu kaydetmektedir (hüküm metninin 1. paragrafı).
29. Mahkeme, genel kurala göre iç hukuk yollarının tüketilmesi gerekliliğinin, Mahkeme’ye Sözleşme’nin 41. maddesi uyarınca sunulan adil tazmin taleplerine uygulanmadığını birçok defa hatırlatmıştır. Nitekim kendisine şikâyetlerini sunmadan önce başarıdan yoksun olan iç hukuk yollarını tüketen başvuranların, Mahkeme’den adil tazmin elde etmek amacıyla başka iç hukuk yollarını da tüketmeye mecbur tutulmaları durumunda, Sözleşme tarafından öngörülen usul, insan haklarının etkin şekilde korunması açısından pek de uygun olmayacaktır ve Sözleşme’nin gaye ve amacıyla uzlaşmacı olmayan bir durumun ortaya çıkmasına sebep olacaktır (bk. en yeni tarihli emsal S.L. ve J.L./Hırvatistan (adil tazmin), no. 13712/11, § 17, 6 Ekim 2016 ve bu kararda atıfta bulunulan içtihatlar). Dolayısıyla Mahkeme, Hükümetin talebini reddetmektedir.
Bu nedenle, başvuranların zararının ulusal düzeyde tazmin edilmesi imkanı buluyorsa veya yerel düzeyde görevli olan ve taşınmazlara, kayıtlara ve arşivlere veya diğer tüm pratik yollara erişimi olan ilgili organlar, mülkiyete ilişkin karmaşık konularda karar vermek ve değerlendirmede bulunmak ve başvuranların durumunda olduğu gibi bir tazminat miktarı belirlemek için daha iyi bir konumda ise, bununla birlikte söz konusu ilke, bir başvurunun Sözleşme’nin 37. maddesinin 1. fıkrasının c) bendi kapsamında kayıttan düşürülmesini engellemez.
30. Sözleşme’nin 37. maddesinin 1. fıkrası aşağıdaki gibidir:
‘‘ 1. Yargılamanın her aşamasında, Mahkeme aşağıdaki koşulların oluştuğu kanısına varırsa bir başvurunun kayıttan düşürülmesine karar verebilir:
(…)
c) Mahkeme’nin saptadığı herhangi bir başka gerekçeden ötürü, başvurunun incelenmesinin sürdürülmesini haklı kılan bir neden görülmezse.
Ancak, bu Sözleşme ve Protokolleri ile güvence altına alınan insan haklarına saygının gerekli kıldığı hallerde, Mahkeme başvuruyu incelemeye devam eder.
2. Mahkeme, koşulların bunu haklı kıldığı kanısına varırsa, bir başvurunun yeniden kayda alınmasını kararlaştırabilir. ‘‘
31. Somut olayda, Mahkeme’nin esas hakkındaki ihtilafı sonlandırdığı nihai karar, kesin hüküm yetkisi kazanmıştır. Mahkeme’nin, Sözleşme’nin 41. maddesi kapsamında bir tazminat miktarına karar vermesinden önce, iç hukukta davanın çözüme kavuşturulma olasılığına dair gelişmeler meydana gelmiştir. Nitekim Tazminat Komisyonu’nun yetkisinin genişletilmesine ilişkin yeni unsurlar, Mahkeme’nin bilgisine sunulmuştur. Dolayısıyla Mahkeme’nin, Sözleşme’nin 37. maddesinin 1. fıkrasının c) bendinin uygulanması için öngörülen koşulların bir araya gelip gelmediğine karar vermesi gerekmektedir (bk. Association SOS Attentats ve de Boery/Fransa [BD], (kabul edilebilirlik hakkında karar), No. 76642/01, § 37, AİHM 2006‑XIV ve Plechanow/Polonya (adil tazmin – kayıttan düşürülme), no. 22279/04, § 19, 15 Ekim 2013).
32. Mahkeme, esas kararında, başvuranlara ait tapu senetlerinin iptal edilerek Orman Genel Müdürlüğü adına tescil edilmesinin ardından başvuranlara tazminat ödenmemiş olması sebebiyle, Sözleşme’ye Ek 1 No.lu Protokol’ün 1. maddesinin ihlal edildiği sonucuna varmıştır (Gümrükçüler ve diğerleri/Türkiye, esas karar, §32). Daha sonra Mahkeme, mevcut durumda Sözleşme’nin 41. maddesinin uygulanamayacağı kanaatine varmış ve bu maddeye ilişkin hakların saklı tutulmasına karar vermiştir (yukarıda anılan karar, § 44 ve hüküm metninin 4. paragrafı).
Mahkeme’nin, uygun bir tazminat ödenmemiş olması sebebiyle, yukarıda belirtilen hükmün ihlal edildiğini tespit ettiğinin dikkate alınması gerekmektedir.
33. Hükümet, Mahkeme’nin verdiği kararın ardından, öncelikle 19 Ocak 2013 tarihinde, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılmış bazı başvuruların tazminat ödenmek suretiyle çözümüne dair 6384 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiğini Mahkeme’nin bilgisine sunmuştur. Bu kanunla, bir Tazminat Komisyonu oluşturulmuş ve yargılama süresine ilişkin davalarda ödenecek tazminata ilişkin olarak izlenmesi gereken kurallar ve usul açıklanmıştır. Ardından Bakanlar Kurulu, 16 Mart 2014 ve 9 Mart 2016 tarihlerinde, Tazminat Komisyonu’nun yetki alanını genişletmiştir ve bu tarihlerden sonra Komisyon, bir arazinin orman alanına dahil olduğu gerekçesiyle veya 31 Ağustos 1956 tarihli Kanun’un 2/B maddesi uyarınca tapu senedinin iptal edilmesi ya da bir kadastro çalışması veya orman kadastrosu çalışması sırasında taşınmazın orman niteliğine sahip olduğunun tespiti sebebiyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkin başvuruları incelemekle yetkilidir.
34. Mahkeme, ihlal tespitinde bulunan bir kararın, Devlete Sözleşme bakımından hukuki olarak ihlali sonlandırma ve mevcut durumu ihlalden önce hale getirebilecek şekilde ihlalin sonuçlarını ortadan kaldırma yükümlülüğü getirdiğini hatırlatmaktadır. Mahkeme ayrıca, yerleşik içtihatlarından çıkan ilkelere uygun olarak, bir zararın telafisini amaçlayan adil tazmin şeklinin ve miktarının, duruma göre farklılık gösterdiğinin ve doğrudan tespit edilen ihlalin niteliğine dayandığının altını çizmektedir (Sovtransavto Holding/Ukrayna (adil tazmin), no. 48553/99, §§ 52- 55, 2 Ekim 2003, Todorova ve diğerleri/Bulgaristan (adil tazmin), no. 48380/99, 51362/99, 60036/00 ve 73465/01, §§ 8 ve ardından gelen paragraflar, 24 Nisan 2008 ve yukarıda anılan Plechanow, § 24).
35. Mahkeme, kamulaştırma bedelinin değerinin düşürülmesine ilişkin olarak 16 Mart 2014 tarihli kararnamenin uygulama alanına giren (bk. Yıldız ve Yanak/Türkiye (kabul edilebilirlik hakkında karar), no. 44013/07, 27 Mayıs 2014 ve Boskurt/Türkiye (kabul edilebilirlik hakkında karar), no. 38674/07, §§ 12-21, 10 Mart 2015) ve arazinin orman alanına dahil olduğu gerekçesiyle tapu senedinin tazminat ödenmeksizin iptal edilmesine ilişkin olarak 9 Mart 2016 tarihli kararnamenin uygulama alanına giren (Savaşçın ve diğerleri/Türkiye (kabul edilebilirlik hakkında karar), no. 15661/07, 7 Haziran 2016), tekrarlayan ve ayrıca Hükümet tarafından da atıfta bulunulan bazı başvurulara ilişkin içtihat örneklerinin, Tazminat Komisyonuna sunulan taleplerin etkinliğini doğruladığını tespit etmektedir.
36. Dolayısıyla ilgililer, Mahkeme tarafından tespit edilen Sözleşme’ye Ek 1 No.lu Protokol’ün 1. maddesinin ihlalini telafi edebilecek nitelikte bir başvuru yoluna sahiptir (bk., mutatis mutandis (gerekli değişikliklerin uygulanması şartıyla), daha önce anılan Plechanow/Polonya), § 24).
37. Mahkeme, bu tespitin ardından, yargılamanın ileri bir aşamasında bile, Sözleşme’nin 37. maddesinin başvuruya uygulanabilir olup olmadığını araştırabileceğini hatırlatmaktadır. Mahkeme’nin, tarafsız olarak başvuran tarafından başvurunun devam ettirilmesinin, Sözleşme’nin 37. maddesinin 1. fıkrasının c) bendi anlamında gerekli olmadığı sonucuna varabilmesi için, bir taraftan, başvuranların doğrudan şikâyetçi oldukları olay ve olguların devam edip etmediğini, diğer taraftan, bu olaylar sebebiyle Sözleşme’nin olası bir ihlalinden kaynaklanabilecek sonuçların, ortadan kaldırılıp kaldırılmadığını da incelemesi gerekmektedir (bk. mutatis mutandis (gerekli değişikliklerin uygulanması şartıyla), Pisano/İtalya (kayıttan düşürülme) [BD], no. 36732/97, § 42, 24 Ekim 2002 ve daha önce anılan Plechanow, § 24).
38. Mahkeme, somut olayda, esas hakkındaki kararında, olayların meydana geldiği tarihte bir başvuru yolunun bulunmaması sebebiyle, başvuranların, 1 No.lu Protokol’ün 1. maddesinin ihlaliyle maruz kaldıkları zarar karşılığında tazminat elde edememiş oldukları sonucuna varmıştır (bk. iç hukukta bir girinti olasılığı hakkında 16. paragrafta atıfta bulunulan içtihat). Halbuki söz konusu kararın verildiği tarihten itibaren, tazminat için oluşturulmuş başvuru yollarının benzer durumlarda etkin olduğu doğrulanmıştır (yukarıdaki §§ 19‑23).
39. Mahkeme, ayrıca özellikle mevcut davada olduğu gibi, Sözleşmeci bir devlette bulunan taşınmazların değerlerinin belirli bir süre için tespit edilmesi söz konusu olduğunda, ulusal mahkemelerin kuşkusuz, maruz kalınan zararı değerlendirebilecek en doğru konumda bulunan makamlar olduğunu ve Sözleşme’nin ihlaline son verebilecek ve söz konusu ihlalin sonuçlarını ortadan kaldırabilecek uygun hukuki imkânlara sahip olduklarını (yukarıda anılan Plechanow, §§ 24 ve 29) gözlemlemektedir. Nitekim Mahkeme’ye göre, bu türden bir değerlendirme, ulusal bilirkişilerin ve mahkemelerin daha iyi değerlendirme yapabilecek konumda oldukları ulusal, hatta yerel bağlamlarla oldukça ilişkili olması sebebiyle, tarafsız olarak neredeyse imkânsızdır.
40. Mahkeme, bu koşullarda ve Sözleşme tarafından kurulan denetim mekanizmasının ikincil niteliği dikkate alındığında, başvurunun incelenmesine devam edilmesinin gerekli olmadığı kanaatindedir (Sözleşme’nin 37. maddesinin 1. fıkrasının c) bendi).
41. Mahkeme ayrıca, somut olayda Sözleşme ve Protokolleri tarafından güvence altına alınan insan haklarına saygı gösterilmesine ilişkin olarak başvurunun incelenmesinin devamını gerektiren özel koşulların bulunmadığı görüşündedir (Sözleşme’nin 37. maddesinin 1. fıkrasının sonu (in fine)).
42. Diğer taraftan Mahkeme, bu sonuca ulaşırken, koşulların bu türden bir işlemin yapılmasını haklı kıldığı kanısına varırsa, Sözleşme’nin 37. maddesinin 2. fıkrası uyarınca, bir başvurunun yeniden kayda alınmasına karar verebileceğine ilişkin yetkisini dikkate almıştır (bk., mutatis mutandis (gerekli değişikliklerin uygulanması şartıyla), Baybaşin/Hollanda (adil tazmin), no. 13600/02, § 16, 7 Haziran 2007).
43. Sonuç olarak Sözleşme’ye Ek 1 No.lu Protokol’ün 1. maddesinin ihlali sebebiyle maddi tazminat talep edilmesine ilişkin olarak, davanın Sözleşme’nin 41. maddesiyle ilgili kısmının kayıttan düşürülmesi gerekmektedir.
2. Manevi Tazminat
44. Mahkeme, Sözleşme’ye Ek 1 No.lu Protokol’ün 1. maddesinin ihlali sebebiyle manevi tazminat talep edilmesine ilişkin olarak, özellikle başvuranların iyi niyetle edindikleri ve yıllar boyunca hukuki olarak güvenli bir durumda olduklarına inanarak kullandıkları taşınmazlarından mahrum bırakılmalarının üzerlerinde yarattığı çaresizlik ile tatminsizlik hissi sebebiyle, başvuranların manevi zarara maruz kaldıkları kanaatindedir. Bu koşullarda Mahkeme, kendisine sunulan unsurların bütününü dikkate alarak ve Sözleşme’nin 41. maddesinde istenilen şekilde hakkaniyete uygun olarak, başvuranlara, manevi zararları karşılığında, müştereken 17.000 avro ödenmesine karar vermiştir (diğer kararlar arasında bk. Sarısoy/Türkiye, no. 19641/05, § 22, 13 Eylül 2011, Ali Kılıç ve diğerleri/Türkiye, no. 13178/05, § 38, 13 Eylül 2011, Tongün/Türkiye, no. 8622/05, § 38, 27 Eylül 2011 ve Adem Yılmaz Doğan ve diğerleri/Türkiye (adil tazmin), no. 25700/05, § 14, 18 Ekim 2011).
3. Masraf ve Giderler
45. Mahkeme içtihatlarına göre, bir başvurana, başvuranın ancak bu masraf ve giderlerin gerçekliğini, gerekliliğini ve oranlarının makul niteliğini ispatlaması durumunda, bunun karşılığında bir miktar ödenebilmesinin mümkün olduğunu hatırlatmaktadır (Iatridis/Yunanistan (adil tazmin) [BD], no. 31107/96, § 54, AİHM 2000‑XI). Mahkeme, somut olayda kendisine sunulmuş olan belgeleri ve yukarıda belirtilen kriterleri göz önüne alarak, başvuranlara, masraf ve giderleri karşılığında, müştereken 2.500 avro ödenmesinin makul olduğu kanaatindedir.
4. Gecikme Faizi
46. Mahkeme, gecikme faizi olarak, Avrupa Merkez Bankası’nın marjinal kredilere uyguladığı faiz oranına üç puan eklemek suretiyle elde edilecek oranın uygulanmasının uygun olduğuna hükmetmiştir.
BU GEREKÇELERLE, MAHKEME, OYBİRLİĞİYLE,
1. Hükümetin başvurunun kabul edilemez olduğuna karar verilmesi yönündeki talebinin reddedilmesine,
2. Sözleşme’ye Ek 1 No.lu Protokol’ün 1. maddesinin ihlali sebebiyle maddi tazminat talep edilmesine ilişkin olarak, davanın Sözleşme’nin 41. maddesiyle ilgili kısmının kayıttan düşürülmesine,
3. a) Davalı Devletin, başvuranlara, aşağıda belirtilen miktarları, Sözleşme’nin 44. maddesinin 2. fıkrasına uygun olarak, kararın kesinleştiği tarihten itibaren üç ay içerisinde, ödeme tarihinde geçerli olan döviz kuru üzerinden Türk lirasına çevrilmek üzere, müştereken ödemesi gerektiğine,
i. manevi tazminat için her türlü vergi tutarı hariç olmak üzere 17.000 avro (EUR) (on yedi bin avro),
ii. masraf ve giderler için her türlü vergi tutarı hariç olmak üzere 2.500 avro (EUR) (iki bin beş yüz avro) ödemesine,
b) Bu miktarlara, söz konusu sürenin bittiği tarihten itibaren ödemenin yapıldığı tarihe kadar, Avrupa Merkez Bankası’nın o dönem için geçerli olan faiz oranının üç puan fazlasına eşit oranda basit faiz uygulanmasına,
4. Başvurunun geri kalan kısmı için adil tazmin talebinin reddedilmesine,
karar vermiştir.
İşbu karar Fransızca dilinde tanzim edilmiş olup, Mahkeme İçtüzüğü’nün 77. maddesinin 2 ve 3. fıkraları uyarınca 7 Şubat 2017 tarihinde tebliğ edilmiştir.
Stanley NaismithJulia Laffranque
Yazı İşleri MüdürüBaşkan
EK
Rifat GÜMRÜKCÜLER T.C. vatandaşı olup, 1950 doğumludur.
Latife AĞAOĞLU T.C. vatandaşı olup, 1944 doğumludur.
Ahmet ALANAY T.C. vatandaşı olup, 1964 doğumludur.
Ayşe ALANAY T.C. vatandaşı olup, 1922 doğumludur.
Emine Aydan ALANAY T.C. vatandaşı olup, 1946 doğumludur.
Hayriye ALANAY T.C. vatandaşı olup, 1927 doğumludur.
İnci ALANAY T.C. vatandaşı olup, 1942 doğumludur.
Mehmet Nevzat ALANAY T.C. vatandaşı olup, 1953 doğumludur.
Süleyman ALANAY T.C. vatandaşı olup, 1942 doğumludur.
Uğur ALANAY T.C. vatandaşı olup, 1948 doğumludur.
Hatice Saba ARMAN T.C. vatandaşı olup, 1932 doğumludur.
Akgül Latife AYDOĞAN T.C. vatandaşı olup, 1940 doğumludur.
Günay BAYKARA T.C. vatandaşı olup, 1934 doğumludur.
Hafize Sema ÇAĞIRICI T.C. vatandaşı olup, 1956 doğumludur.
Ahmet DEMİRCİ T.C. vatandaşı olup, 1925 doğumludur.
Saadet GÖNÜLLÜ T.C. vatandaşı olup, 1946 doğumludur.
Müge GÜCÜOĞLU T.C. vatandaşı olup, 1969 doğumludur.
Fatma Hafize GÜMRÜKÇÜLER T.C. vatandaşı olup, 1911 doğumludur.
Saadettin GÜMRÜKÇÜLER T.C. vatandaşı olup, 1948 doğumludur.
Fatma Mahigül GÜMRÜKÇÜLER T.C. vatandaşı olup, 1955 doğumludur.
Kerim GÜMRÜKÇÜLER T.C. vatandaşı olup, 1962 doğumludur.
Mehmet Tevfik GÜMRÜKÇÜLER T.C. vatandaşı olup, 1952 doğumludur.
Mehmet Tevfik GÜMRÜKÇÜLER T.C. vatandaşı olup, 1953 doğumludur.
Mustafacan GÜMRÜKÇÜLER T.C. vatandaşı olup, 1996 doğumludur.
Numan GÜMRÜKÇÜLER T.C. vatandaşı olup, 1948 doğumludur.
Sadettin GÜMRÜKÇÜLER T.C. vatandaşı olup, 1957 doğumludur.
Sema GÜMRÜKCÜLER T.C. vatandaşı olup, 1961 doğumludur.
Ayşe GÜMRÜKÇÜLER T.C. vatandaşı olup, 1958 doğumludur.
Serpil ÖZGEN T.C. vatandaşı olup, 1946 doğumludur.
Ülfet RAŞİTOĞLU T.C. vatandaşı olup, 1944 doğumludur.
Candan SARIKADIOĞLU T.C. vatandaşı olup, 1950 doğumludur.
Emine TAVLI T.C. vatandaşı olup, 1960 doğumludur.
Yaşar TEPEALAN T.C. vatandaşı olup, 1939 doğumludur.
Emine TURGUT T.C. vatandaşı olup, 1942 doğumludur.
Başvuranlar, Alanya, İstanbul, Ankara, Manavgat ve İzmir’de ikamet etmekte ve Mahkeme önünde Ankara Barosu’na bağlı Avukat O. TURGUT tarafından temsil edilmektedirler.