Rutin çalışmam sırasında ilk kez ziyaretime gelen kişiler oldukça dertliydiler. Enteresan olan durum ise onları bana gönderen kişinin, yine benim şikayetimle ciddi tazminata mahkum olup ceza alarak uzun süre cezaevinde kalan birisi olmasıydı. Ziyaretime gelen kişi mağduriyetini bana açıkladı. Kendisinin ciddi mağduriyeti ve bazı avukatlardan yakınması üzerine, sohbet ederken devreye giren şahıs, “Ben senin işini çözecek adamı biliyorum, benim hayatımı kararttı” diyerek onları bana yönlendirmişti.
Yargıtay müdafasında söylediğim şu sözle başlayayım: “Anlatsam roman olur” tarzında bir bir meseleydi. Önceden istediğim dosyaları getirmişlerdi. Dosyayı hızla inceledim ve hemen sonucu söyledim. Dava bitmiş gibiydi, bu şekilde kazanma ihtimalleri yoktu. Son duruşmaya kısa bir süre kalmıştı. Arsa hissesini satın almadan önce de iki tanık huzurunda satıcı vekili ile sözleşme yapılmıştı. Arsayı satan kişi adına vekili ile yapılan sözleşme sonrasında, satıcı asılın bir takım borçları, ilgili yerlere mağdur müvekkil tarafından ödenmişti. Bu ödemeler yapıldıktan ve kısıtlılık kaldırıldıktan sonra tapuya geçilmişti. Alınan hisse, müteahhite verildiğinde iki daire elde edebilecek bir yer idi. Bu miktara yakın ödeme de satıcı vekiline ödenecek, satıcı vekili de tapu harçlarını ödeyecektir. İşlemi tamamlayan satıcı vekili, alıcıyı sadece imza için çağırmış, parayı almış ve imzalar atılmıştı. Ancak, tapuda ödenen rakamın onda birini satıcı vekili, tapuda satış bedeli olarak göstermiş olduğunu öğrendim.
İşlem tamamlandıktan bir süre geçince müvekkile bir dava dilekçesi gelir. Bu dilekçe ile müvekkilin aldığı payı tapudan gösterilen değer üzerinden (ön alım hakkı ile) diğer bir hissedar almak istemektedir. Çok büyük bir sürprizdir. Bugünkü değerler üzerinden düşünürsek, 3.000.000 TL’ye alınan yer, tapuda 300.000 TL gösterildiği için, 300.000 TL’den bu yer alınmak istenmektedir. Dava kısa sürede sonuçlanır ve alınan arsa kaybedilir. Verilen paranın onda birinden az para ele geçer. Vekalet ücreti ve diğer dava giderleri de ödenir. Hem parası gitmiştir, hem de aldığı arsa. Bitmedi; bu denli zarardan ve aradan geçen iki yılın ardından, yine bir mahkeme çağrısı gelir. Telaşla açar ve acı gerçeği öğrenir. Kaybettiği arsayı kendisine vekaleten satan kişi, vekalet aldığı çok yaşlı kadını kandırarak vekalet almıştır. Para hiç ödememiştir. İki daire vereceğini belirterek vekalet almış ve bu hileyi bilmeyen müvekkile satmıştır. Bu kez yaşlı kadının adına dava açılmıştır. Yaşlı kadın, mağdur müvekkil ile yaşlı kadından vekalet alan kişiyi dava etmiş ve her ikisinin de işbirliği yaparak hile ile taşınmaz edindiklerini belirterek arsanın dava tarihindeki değerini istemektedir. İşte bu dava karar aşamasına gelmiştir, yani deliller toplanmış, bilirkişi incelemesi ve keşif yapılmış, her şey müvekkil aleyhinedir ve dosya karar aşamasına gelmiştir.
Dosya bu şekilde bana geldi. Yapılacak bir şey kalmamıştı, süresinde tanık da bildirilmeyen dosyada yapılacak bir şey yoktu. Israr ederler. Ben bir yol olabilir derim. Tabii çok heyecanlanırlar. Kısa bir araştırma görevi veririm. Bu davanın kaybedileceğini ilettikten sonra, müvekkilin davacı sıfatının olacağı bir dava açmamızı öneririm. Çünkü, hile ile vekaleten satan kişi, ön alım davasını da hile ile organize etmiştir. Kaldı ki, açtığımız yeni davayı kaybetsek bile asıl davayı yönlendirebilir, tanık dinletir ve önceki asıl davayı lehimize çevirebiliriz, dedim.
Bu benim için çok büyük bir riskti, kaybetmiş kişi ikinci dava ile ilave külfetlerle de karşılaşabilirdi. Evet davayı açtık ve kaybedilecek dava ile birleşme talep ettik.
Asıl dava yeni açtığımız davanın birleşmesini beklemeden davayı müvekkil aleyhine bitirdi. Müvekkil önceden kaybettiği para kadar ayrıca para ödemeye mahkum oldu. Gerçekten inanılması zor bir durumdu.
Müvekkil ve hile ile vekalet alan kişi birlikte borçlu sıfatı ile icraya konuldu. Ama yaşlı kadını dolandıran kişinin hiçbir mal varlığı yoktu. Neyse ki, teminat mektubu ile kararın kesinleşmesine kadar ödeme ertelendi. Tarafımızca dosyayı temyiz ettik. İşte temyiz duruşmasında aynen, tabiri caizse “anlatsam roman olur” şeklinde bir durumla karşı karşıyayız, dedim. Ayrıntılı çabamız ve inandırıcılığımız üzerine karar bozuldu. Bozma gerekçesi, açtığımız davanın birleşmesini beklenmemesi ve birleşecek davadaki tanıkları dinlenilmemesiydi. Yargıtay, birleşme kararının beklenmesini ve tanıkların dinlenmesini istiyordu.
Dosya Yargıtay’dan bozularak geldi. Mahkeme birleşme kararını bekledi ve birleşme sonrası tanıklar da dinlenildi. Dava sonuçlandı. Evet, müvekkil davayı kazandı. Müvekkil iyi niyetliydi. Hileden haberi yoktu ve tazminat ödemeyecekti.
Bu kez karşı taraf temyize gitti. Ancak, karar onandı…