Başlığın “Demokratik Hukuk Devleti ve Kürt Sorunu” olması, konunun sadece “Kürt Sorunu” bağlamında ele alınacağı anlamına gelmez. Bunun yerine, başlık, sorunun “Laz sorunu”, “kadın sorunu”, “inanç sorunu”, daraltılırsa bir dönem için geçerli olan “başörtüsü sorunu”, “terör sorunu”, “işsizlik veya gelir dağılımındaki adaletsizlik sorunu”, “yolsuzluk”, “temel hak ve özgürlükler ve daha dar anlamda ifadeyi açıklama özgürlüğü”, “nepotizm –kayırmacılık, iltimas, torpil-” gibi sorunları da içerebilirdi. Bu tür sorunlar sınırlı sayıda (tadadi) değildir.
Bu kısa yazıda, demokratik hukuk devleti işleyişinde tatminsizlik yaratan (etnik, dini veya sosyal vb.) sorunların optimal çözüme kavuşturulup kavuşturulamayacağı ele alınacaktır. Konu hakkında öncelikle bazı varsayımlar esas alınırsa; örneğin, bağımsız, homojen ve teorik olarak tüm ülke sakinlerinin saf bir ırktan oluştuğu bir devlet hayal edelim: burada, bağımsız “Laz Ulus Devleti” vatandaşları hangi koşullarda mutlu olabilirler? Ya da belirli bir dini inanış veya mezhep bağlılarının saf bir toplum veya devlet vatandaşı olarak yaşamaları tek başına refah ve mutluluk getirebilir mi?
Örnekler göstermiştir ki, maalesef, ırk, din, mezhep vb. temelli ve tek bu amacı taşıyan toplumlar sadece bu nedenle mutlu olamamışlardır. Mutluluk, zenginlik ve refah, geniş anlamda düzenle birlikte yaşayan kurum ve kuruluşlardan kaynaklanır. Bu hemen somutlaştırılabilir: Güney Kore ve Kuzey Kore’de yaşayan insanlar tamamen aynı kökenden gelmektedir. Bu iki ülke insanının Güney Koreli mi, Kuzey Koreli mi olduğunu hemen anlamak mümkün değildir, çünkü aynıdırlar. Hatta bir çok hastalık ve mikroplar bile büyük ölçüde benzerdir. Ancak 2017’de Kuzey Kore’nin kişi başı GSYİH’si 1.300 ABD Doları iken, Güney Kore’nin milli geliri o yıl 29.891 ABD Dolarıdır (tüm ülkelerin GSYİH hasıla rakamları için tıklayınız). Sadece rakamlar değil, daha farklı onlarca, yüzlerce unsur vardır. İlk örnekte kuvvetler ayrılığı kavramı yoktur. Yine ilk örnekte temel hak ve özgürlükler, ifade ve ifadeyi açıklama özgürlüğü ile basın özgürlüğü de bulunmamaktadır. Güney Kore ise tamamen farklıdır. Orada teşebbüs özgürlüğü, bilgi ve sermaye güvenliği vardır. Bu iki ülkeye bakıldığında birbirlerinden tamamen farklı kurum ve kuruluşlar bulunmaktadır.
Demokrasinin çok sayıda tanımı olmakla birlikte, demokrasi için; “siyasal denetimin doğrudan doğruya halkın ya da düzenli aralıklarla halkın özgürce seçtiği temsilcilerin elinde bulunduğu, toplumsal ve ekonomik durumu ne olursa olsun tüm yurttaşların eşit sayıldığı yönetim biçimi” denilebilir. Hukuk Devleti’ni ise her türlü eylem ve işleminde kendisini hukuk kurallarına bağlı kabul eden ve adaletli bir düzenin gerçekleşmesini hedefleyen bir devlet olarak ifade edebiliriz. Ancak daha önemlisi, hukuk devletinin nitelikleridir.
Hukuk devletinin genel gerekleri olarak kuvvetler ayrılığını ifade edebiliriz. Yasama erki, üst norm olan anayasaya bağlı ve anayasaya aykırı kanunlar çıkaramaz. Yürütme erki de Anayasa’ya bağlı, her türlü eylem ve işleminde hukuku üstün tutan bir yapıdadır. Yargı erki ise tamamen bağımsız ve tarafsız bir kuvvet olarak hareket eder. Bu konuda T.C. Anayasası’nın 138. Maddesi önemli bir tanımlama yapmıştır.
Hukuk devletinin özel gerekleri ise, temel hak ve özgürlüklerin korunması ve geliştirilmesi, kanunların (AYM yolu vb. yollarla) yargı denetimine tabi olması, idarenin her türlü eylem ve işleminin yargı denetimine tabi olması, hukukun üstünlüğü (yasal yönetim), hukuki belirlilik, hukuki güvenlik ilkesi, eşitlik ilkesi, bağımsız yargı, hakim teminatı, tabii hakim ilkesi, adil yargılanma hakkı ve hak arama yollarının açık olması, idarenin ve kamu görevlilerinin yaptıkları eylem ve işlemlerinde cezai ve hukuki sorumluluğu, kazanılmış haklara saygı gösterilmesi ve hukukun evrensel ilkelerine itibar edilmesi gibi hususları hukuk devletinin özel gerekleri arasında sayabiliriz.
Hukuk devleti ilkeleri arasında yer alan temel hak ve özgürlüklerin korunması ve geliştirilmesi ilkesi bağlamında, yaşama hakkı, sağlık hakkı, eğitim hakkı, inanç özgürlüğü ve ibadet hakkı, inancını yaşama ve ifade etme özgürlüğü, inanç nedeniyle veya başkaca nedenlerle kıyafet özgürlüğü, isteyenin dilediği dilde konuşma hakkı, düşünce, düşünceyi açıklama ve ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü ve girişim özgürlüğü saymak mümkündür. Temel hak ve özgürlükleri çoğaltmak elbette mümkündür. Ayrıca, temel hak ve özgürlüklerin geliştirilmesi bağlamında yeni nesil çok sayıda hak ve özgürlük başlıkları da bulunmaktadır.
Hukuk devletinin kurumları ise hukuk devletini gerçekleştiren ve yaşatan kurumlardır. Bu anlamda, yüzlerce kurumu saymak mümkün olmakla birlikte, kurumların şeffaflığı, örneğin ihale kurumunda şeffaflık, nesnellik ve en uygun teklifin kazanacağı bir yapılanma, rekabet kurumunda rekabette hile olmamasının sağlanması, kamu kurumlarında işe alım sürecinde ehliyet ve liyakatin esas alınması, tamamen nesnel değerlendirmenin sağlanması, haksız mülakatın olmaması gösterilebilir.
Demokratik hukuk devleti, tüm nitelikleri, kurum ve kuruluşları ile hayata geçirildiğinde, etnik, dinsel vb. sorunlar tartışılmayacaktır. Böylece refah ve mutluluk artacaktır. Elbette demokratik hukuk devleti altın çağ ya da asri saadet sunar demiyoruz. Demokratik hukuk devleti kutsal bir yapı da değildir. Ancak, daha iyi bir alternatif sunulana kadar günümüz şartlarında Kuzey Kore yerine Güney Kore’yi tercih etmek, Türkmenistan yerine Norveç’i, Suriye yerine İsveç’i, Çad yerine İzlanda’yı, Libya yerine Hollanda’yı, Irak yerine Kanada’yı, İran yerine Yeni Zelanda’yı, Meksika yerine ABD’yi tercih etmek şeklinde değerlendirilebilir.
Her zaman aklıma gelmiştir: Türkiye Cumhuriyeti devletinden çeşitli nedenlerle ülkeyi terk eden, başka ülkelere iltica eden kişilerden radikal dini eğilimlere sahip olanlar genellikle Suudi Arabistan’a, İran’a, Irak’a gitmek yerine özellikle demokratik hukuk devletlerini tercih etmektedirler. Yine ırk temelini esas alanlar, bir dönemler aşırı sol olarak tanımlanan ideolojide olanlar da Küba’ya, Rusya’ya, Irak’a gitmek yerine temel hak ve özgürlüklerin korunduğu ülkeleri (Almanya’yı, Fransa’yı, Kanada’yı vb.) seçmektedirler. Bu nedenle etnik, dini veya mezhebi sorunlar yerine herkesin mutlu ve refah düzeyi yüksek bir model sunan demokratik hukuk devleti kavramını bütün kurumları ile hayata geçirmeye çalışmanın uygun olacağı ve toplumsal enerjinin boşa harcanmaması anlamına geleceği unutulmamalıdır.