https://www.haberoran.com/kose-yazisi/84/ekonomik-kriz-ve-cikis-yollari.html
Ekonomik Kriz ve Çıkış Yolları,
Bilindiği gibi, dövizde fevkalade bir hareketlilik ve yükseliş gözlenmektedir. Bu durum ise, enflasyon içerisinde durgunluk olarak tanımlanan stagflasyon belirtilerini de ortaya çıkarmakta, özellikle ticari hayatta da derin etkiler bırakmaktadır. Bu konuda oldukça yoğun düşünülmesi, çözüm için de hem yapısal ve kalıcı, hem de çok acil ve kısa dönem önlemlerin de alınmasını zorunluluk arz etmektedir.
Bu krizin nedenleri nelerdir? Kriz Türkiye’de yargılanan bir rahip veya kimi A.B.D. yaptırımları nedeniyle mi çıkmıştır? Kimi A.B.D yaptırımları ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin ekonomisini çökertmek için uluslar arası bir saldırı mı vardır? Önce bu soruların cevabını aradıktan sonra, çözüm noktasında kimi öneriler ortaya konulabilir.
A.B.D. yaptırımları önemli midir? Elbette çok önemlidir. Türkiye Cumhuriyet Devleti’nin yaptığı kimi ihraç ürünlerine ilave vergiler getirilmesi vb. yaptırımlar, sonuç itibarı ile ekonomiyi oldukça olumsuz etkilemektedir. Bunu kabul etmek durumundayız.
Ancak, “bu yaptırımlar veya Rahip Brunson nedeniyle mi döviz krizi ortaya çıkmıştır”, bunun da ayrıca değerlendirilmesi de önem arz etmektedir. Şöyle ki; bu hadiselerin de mutlaka tesiri vardır, yoktur denmesi mümkün değildir. Bununla birlikte, ekonominin kırılgan olması, ciddi anlamda döviz borcu bulunması ve diğer nedenlerin de bu duruma tesiri var mıdır?
Önce kimi ekonomik verilere projeksiyon yaptığımızda neler görmekteyiz: Türkiye’nin döviz cinsinden borcu 466 Milyar dolar ve önümüzdeki bir yıl içinde döviz ihtiyacı ise (cari açık dahil) 240 Milyar Dolar olduğu belirtilmektedir. Peki cari açık ne durumdadır? 2018 yılı Haziran ayında dış ticaret açığı 5 milyar 510 milyon dolar olarak gerçekleştiği açıklanmıştır. Merkez Bankası (TCMB) verilerine göre 12 aylık cari işlemler açığı ise 57.4 milyar dolar olmuştur.
Sadece bu verilere bakıldığında Türkiye ekonomisinin sıcak paraya bağımlı olduğu, hem cari açık, hem de dış borcun karşılanması için ise dövize ihtiyacı olduğu çok açıktır. Yeterli miktarda döviz getirici üretim, ihracat vb. borç para gibi kaynak bulunmadığında ise klasik bir iktisat kuralı olan “arzın talebi karşılamaması” durumunda arz edilen ürünün ya da dövizin fiyatı artacaktır.
Enflasyonla mücadele de Merkez Bankaları önemli görev üstlenirler, para politikalarını kontrol ederler, döviz artışı anlarında, faizi yükselterek bunu dengeler ve önlerler. Lakin, maliye politikalarının da eşgüdüm içerisinde olması gerekir. Öyle anlar gelir ki, faiz de artırsanız, dövizin artışını durdurmakta mümkün olmayabilir.
Son dönemdeki göstergeler, açıkça matematiksel bir netice olarak ortaya çıkmıştır. Tabiri yerinde ise Rahip krizi de buna tuz ve biber olmuştur. Yani, ağır zatürre hastası kısa bir süre rüzgarda kalmıştır. Hadise yeterli miktarda dövize sahip olunmaması, dövizle borçlanmada zorluk yaşanması ve döviz getirecek bir üretimin de olmamasıdır. Durumun bu noktaya gelmesinin çok önemli yapısal nedenleri vardır. Bu konu üzerinde şimdilik durulmayacaktır. Sadece Türkiye’nin bir yıldız ülke olarak tüm dünyada işaret edildiği ve Ankara’nın Kızılay meydanında dahi kutlamaların yapıldığı Türkiye’nin bir AB ülkesi olma yönündeki çok önemli aşaması ve uygulamalarından sapmalar bir gösterge olabilir. Ancak, bir başka yazıda genel olarak yapısal ve kalıcı çözümün mümkün olduğu ve imkanları üzerinde durulacaktır.
Şimdilik çok kısa vadede yapılması gereken birkaç önemli husus şöyle zikredilebilir. Bunları belirtmeden önce şunu söylemeliyiz, ki, öncelikle bu eylemler psikolojik niyeti ortaya koymakla, stabilite yönünden de oldukça güven verici olabilecektir. İlk olarak tüm kamu kurumları döviz getirmeyen faaliyetlerine bir dönem ara vermelidirler, bu cümleden olarak, tüm kamu inşaatları durdurulmalıdır. Yeni hiçbir inşaata başlanılmadığı gibi, stratejik olmayan, lojman, misafirhane, tatil amaçlı yapılar ve kimi yol ve köprü inşaatları durdurulmalıdır. Yeni inşaat olmadığı gibi, devam edenler de satışa çıkarılmalıdır. Örneğin Çanakkale köprüsü çok ciddi kaynak emen bir proje olmakla, stabilite sağlanıncaya kadar derhal durdurulmalıdır. Kamunun kirada bulunduğu tüm binalardan kamu kuruluşları çıkmalı, taşınmalı ve daralmalıdırlar, ya da misafirhane vb kurumlara taşınmalıdırlar. Bu binalardan boş olanlar derhal satılmalıdırlar. Kamuda hiç bir yabancı menşeli makam aracı kalmamalıdır. Bakanlar dahil tüm makam araçları ihraç amaçlı satılmalıdır. Bu psikolojik olarakta bir örnek oluş ortaya koyar, kamu personeli işe kendi imkanı ile gelmeli, güvenlik, sağlık ve eğitim dışında kamuda araç kalmamalıdır. Tüm üst kurul, danışman, milletvekili gibi çok özel görevler için bile asgari ücretin beş veya altı katı gibi ücret sınırı getirilmeli, sağlık ve ihracat için zorunlu olan dışında hasseten gıda ürünü ithalatına çok yüksek vergiler konulmalıdır. Bu yol ile fiilen milli ekonomiye zarar veren ithalat ile lüks ithalat engellenmelidir. Ülkede demokratik hukuk devletinin tüm normları ile işler olduğu ve herkesin bankadaki parasının güvencede olduğu ortaya konulmalıdır. Özel sektörün de inşaat yatırımın stabiliteye kadar azaltılması sağlanmalıdır. Döviz getirici üretim teşvik edilmeli, lüks ve israftan ise bütünüyle kaçınılmalıdır. Bu arada ve çok önemli olarak, güven ortamı sağlanırken, öngörülebilir bir yapı ve hukuk devleti normları sağlanırken, AB normları hızla fiiliyata geçirilmeli, bu dönem içinde de cezbedici, dövizden TL’ye geçmeyi sağlayacak devlet tahvili bir geçiş dönemi için çıkarılmalıdır. Bu acı ilaç içilmelidir. Aksi halde, işin matematiği ve çok kötü örnekler hemen gözümüzün önünde olduğu unutulmamalıdır.
Not: Yukarıda tabiri yerinde ise kısa dönem kemer sıkma önlemleri ifade olunmuş ise de, yapısal reformlar ve yapılacağı noktasında süratle harekete geçilmeli, öncesinde mutlak inandırıcı olunmalı ve güven verilmelidir. İlk olarak dünyanın anlamlandırdığı şekilde kuvvetler ayrılığı sağlanmak durumundadır, temel hak ve özgürlükler korunmalı ve geliştirilmelidir. Yargı bağımsızlığı tam olarak sağlanmalıdır. Adil Yargılanma hakkı işler hale getirilmelidir. Bu cümleden olarak “şüpheden sanık yararlanır” ilkesi ile kimi idari işlemler, kurum kanaatleri ve istihbari raporlar, yani idari işlemler cezai yaptırıma esas alınmalı, hukukta tanımlandığı şekliyle delillere dayanılmalı, tutuklama müessesesi cezalandırma gibi uygulanmamalıdır. Hukukun üstünlüğü, hukuki belirlilik ve öngörülebilirlik ilkeleri tam uygulanmalı, ihale mevzuatı, rekabet vb. mevzuat değiştirilmeli. İhalelerde şeffaflık sağlanmalı, istisnalar bütünüyle kaldırılmalıdır. İdari işlemlerde nesnellik ve yargı denetimi kuşkuya yer vermeyecek şekilde sağlanmalı ve demokratik hukuk devleti normları tam olarak hayata geçirilmelidir.