Geçtiğimiz yıllarda, bir kişi telefonla arayarak görüşmek istediğini iletmişti. Nereden ve niçin aradığını sorduğumda ise, önemli bir takım davalarının çözüme kavuşturulduğu hemşehrisinin önerisi üzerine onun telefon numaramı vermesi ile aradığını belirtmişti.
Bir gün sonra, elindeki dosyalarla gelmişti. Dosyaları incelediğimde, davaya ilişkin kararın verildiğini, bu kararın Yargıtay tarafından onandığını ve karar düzeltme aşamasında tekrar Yargıtay’a geldiğini tespit etmiştim.
Gelen kişi davalıydı ve davayı kaybetmişti. Yargıtay nezdinde karara itiraz eden ve karar düzeltme talebinde bulunan da kendisiydi.
Ancak, Yargıtay’daki temyiz istemi de bozmayı gerektirmiyordu. Kaybedilen davanın da onanması doğru ve yerindeydi. Bunun üzerine, yapılacak hiçbir şey olmadığı ifade ettim. Evet, karar düzeltme aşamasındaydı ancak, karar düzeltme talebinde de yeni hiçbir şey olmadığı gibi, bu usule başvurmayı gerektirecek bir durum da yoktu. Tabiri caizse, “abes ile iştigal edilmişti”.
Kişiye yapılacak bir şey olmadığı tekrar tekrar söylendiğinde, ısrarla “benim davamı al”, “dilekçe yaz” gibi ifadelerle çaresizlik içerisinde kişi ısraralı talepde bulundu. Israrla “dilekçe yazılması” ve “ücretin de alınması” istendi. Ciddi anlamda ücret de teklif edildi. Ancak, netice almanın mümkün olmayacağı bir durumda nasıl para alınabilir? Bu durum, açıkça mesleki standartlara ve ahlaki değerlere ters düşmekteydi. Kişi çaresiz gitti.
Ertesi gün telefonla arayan kişi bana “avukat bey banka hesap numaranızı vermediniz” diyordu. Tanımadığım kişiye, hangi banka ve hesap olduğunu sorduğumda, arayanın önceki gün gelen kişi olduğu anlaşıldı. Sorduğumda, sonradan gittiği kişiyle dava konusunda anlaştığını, hatta anlaştığı rakamı da söyledi. Pazarlık yapmış, bir miktar indirim de sağlamış olduğunu belirtti. Bu durum beni şaşırttı. Netice olarak hiçbir şey elde edilmeyecekti. Bu dava niçin alındı, doğru bir adım mı atıldı diye düşündüm ve kişiye bir öneride bulundum. Anlaştığı rakamın iki katını teklif etmesini, ancak kazanıldığı takdirde paranın ödenmesini anlaştığı avukata iletmesini söyledim. Yani, “diyelim ki rakam 100.000 TL ise, 200.000 TL teklif edin, ancak, kazanıldığında ödeneceğini de ekleyin” dedim. Bu teklifin sonucunu da bana iletmesini rica ettim.
Tekrar aradı. Teklif reddedilmişti. Yani, sadece bu kişinin parası alınacaktı ve bu durumda ciddi zararlara uğramış kişi, bile bile tekrar zarara uğratılacaktı. Bu öneri sayesinde, kişinin çok ciddi zararlarına ilave zarar önlendi, daha da önemlisi bir ahlaki zaafiyete prim verilmemiş oldu.