Günümüz dünyasında, pek çok kişi zenginliği, gücü ve şöhreti hedefler. Toplumumuzda sıklıkla öne çıkan bu hedefler, genellikle hırsla, gayretle, ilkesizlikle ve manipülasyonla birlikte gelir. Ancak, tarih boyunca bilge filozoflar, gerçek mutluluğun ve insanın gerçek değerinin bu dışsal hedeflerde değil, içsel niteliklerde yattığını vurgulamışlardır.
Antik Yunan düşünürü Sokrates’in genç Alkibiades’e yönelttiği sözler, bu gerçeği derinlemesine ele alır. Sokrates’e göre, mutluluk ve toplumsal refah için, devletlerin veya sitelerin duvarlara, küreklere veya nüfusa değil, erdeme ihtiyacı vardır. Erdem, bir bireyin karakterinin temelini oluşturan ve onun toplumla olan ilişkisini belirleyen bir kavramdır.
Erdem, sadece kişinin kendi iç dünyasını şekillendirmekle kalmaz, aynı zamanda toplumun da sağlıklı bir şekilde işlemesi için gereklidir. Bir devletin yöneticileri, sadece bilgiye değil, aynı zamanda erdeme de sahip olmalıdır. Çünkü erdemli olmayan bir yönetici, karanlıkta yolunu kaybeder ve toplumu olumsuz etkileyebilir.
Peki, erdem nedir? Erdem, doğruluk, yardımseverlik, yiğitlik, bilgelik, alçakgönüllülük, iyi yüreklilik, ölçülülük gibi değerleri içeren bir kavramdır. Bunlar, insanın gerçek değerini ve mutluluğunu belirleyen niteliklerdir. Para, makam, şöhret veya güç bu değerlerin yerini tutamaz çünkü bunlar, insani ilişkilerin temelini oluşturur ve toplumu sağlam bir şekilde bir arada tutar.
Cesaret, ruhun cesur kısmına ait erdemdir. Ölçülü olmak, ruhun arzu bölümünün erdemidir. Adalet ise ruhun bu bölümleri arasındaki ahenki sağlar. Bu erdemler, insanın iç dünyasını dengelemesine ve toplumla olan ilişkilerini adil bir şekilde yönetmesine yardımcı olur.
Dolayısıyla, gerçek anlamda mutluluk ve yaşamın anlamı, dışsal hedeflerden ziyade içsel erdemlerde yatar. İnsanın rasyonel niteliği, erdeme, erdem ise bilgelik ve toplumsal adaleti sağlama kapasitesine tekabül eder. Bu nedenle, hayatta gerçek anlamı bulmak isteyen her bireyin, içsel erdemleri geliştirmeye odaklanması gerekir. Çünkü sadece bu şekilde, bireyler gerçek mutluluğu ve toplumsal refahı sağlayabilirler.
Bireysel mutluluğun peşinden koşmak, aslında mutluluğu sağlamaz. Gerçek mutluluk, başkalarına iyilik yapmak ve onların refahını artırmaktan gelir. İnsanın içsel ihtiyaçları karşılandığında, maddi zenginlik veya güç gibi dışsal hedeflere olan arzusu azalır. Örneğin, bir insanın karnı doyduğunda, dünyanın en lüks restoranında yemek yemesi ona gerçek mutluluğu vermez. Ancak, yapılan her iyilik karşılığında duyulan içten teşekkür ve şükran duyguları, bireyin iç huzurunu artırır ve mutluluğunu pekiştirir. Gerçek mutluluğun kaynağı, iyilik yapmak ve insan ilişkilerinde dürüstlük, sevgi ve saygıya odaklanmaktır. Bu, gülümsemeyle ifade edilen bir iç huzurudur, çünkü hasetlik ve nefret duygularından uzaklaşmayı içerir.
Her bireyin, Sokrates’in vurguladığı gibi, erdemi ve bilgeliği hedeflemesi hayati öneme sahiptir.