Laikliğin Tarihsel ve Kültürel Bağlamı
Günümüzde laiklik, çeşitli toplumlarda önemli bir tartışma konusu olmuştur. Bu yazıda, laiklik kavramının Avrupa, Türkiye ve İslam dünyasındaki tarihsel ve kültürel bağlamını inceleyeceğiz.
Avrupa’da Laiklik: Tarihsel Gelişim ve Önemi
Avrupa’da laiklik, Ortaçağ’da Kilise’nin güçlü etkisi altında başlayan bir süreçle şekillenmiştir. Kilisenin iktidarı, feodal düzen içerisinde önemli bir rol oynamış ve laikliğin temellerinin atılmasına zemin hazırlamıştır. Kilisenin iktidarı, sadece sahip olduğu topraklardan sağladığı rant üzerine kurulu değildi. Kilise bunun yanı sıra, halkı din kurallarıyla yönetme ve engizisyon eliyle yargılama yetkisine de sahipti. Bu karanlık çağın sona ermesinde Luther’in bütün insanların iman yoluyla aracısız olarak Tanrı ile ilişki kurabileceği ve Calvin’in kilisenin devlete karşı özerk olması gerektiğine dayanan düşüncelerinin etkileri büyüktür. Reform hareketleri ve aydınlanma çağıyla birlikte laiklik ilkesi daha da güçlenmiş ve devlet işlerinin dinden ayrılması savunulmuştur. Örneğin, Martin Luther’in Tezi, Katolik Kilisesi’nin dogmatik yapısına karşı bir isyan niteliği taşımış ve laikliğin yolunu açmıştır.
Türkiye’de Laiklik: Cumhuriyet Dönemi ve Anayasa İlkeleri
Türkiye’de laiklik, Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana önemli bir ilke olarak benimsenmiştir. 1924 Anayasası’yla resmi olarak benimsenen laiklik ilkesi, 1961 ve 1982 Anayasaları’nda da güvence altına alınmıştır. Türkiye’de laiklik, din ve devlet işlerinin ayrılması yanında, din özgürlüğünü de içeren bir anlayışla ele alınmıştır. Özellikle 1982 Anayasası’nda, din özgürlüğü ve ibadet özgürlüğü vurgulanarak, herkesin inancını özgürce yaşama hakkı tanınmıştır.
İslam Tarihinde Laiklik: Medine Vesikası ve Toplumsal Uyum
İslam tarihinde de laiklikle benzer kavramlar bulunmaktadır. Medine Vesikası gibi belgelerde, farklı dinlere saygı duyulması ve din özgürlüğünün teminat altına alınması önemli bir yer tutmaktadır. Ancak, İslam tarihinde de farklı mezhepler arasında çatışmalar yaşanmış. Örneğin, Halife Ali döneminde yaşanan iç savaşlar, farklı dini gruplar arasında çatışmalara neden olmuş ve laikliğin önemini bir kez daha ortaya koymuştur. En önemli örneklerden birisi, Hz. Ali’dir. Onun küfre düştüğünü yine Müslümanlar iddia etmiştir. Bir dönem onun yanında yer alan Hariciler, Sıffın savaşı sonrasında Hz. Ali’yi küfre düşmekle itham etmiş ve onu şehit etmişlerdir. Benzer şekilde, Hariciler tarafından Muaviye itham edilmiş, ancak O ise öldürülmekten kurtulmuştur. İslam tarihinde acı bir vak’aya örnek Hallac-ı Mansur vak’asıdır. Osmanlı’nın meşhur Şeyhülislamı Ebu Suud adını bu bahiste ayrıca anmak gerekir. Çünkü Ebu Suud yüzlerce yıl sonra bile Mansur’un darağacına gönderilmesini haklı görür. Dahası Mansur’u savunanların bugün de katledilmesini söyler. Şu fetva ona aittir: Soru: Birisi, “Hallac-ı Mansur şeriate göre kâfir olduysa, gerçeğe göre de en yüce mümindir. Gerçekten de Hallac’ın davası doğrudur.” dese ve inancı da bu yönde olsa bu kişiye ne yapılır? Cevap: Hallac-ı Mansur’a yapılan yapılır… Öldürülür. Yunus’un “cennetle” ilgili sözlerini de “küfür” olarak nitelendiren Ebu Suud gelin görün ki, nerede sorun vardır? “Boza içemezsiniz, zinhar haramdır” der… Günümüzde de kan ile anılan ve islama hizmet ve cihat ettiğini düşünen, El-Kaide, Boko Haram, Taliban, El Nusra Cephesi, Hizbullah, IŞİD/DEAŞ/DAEŞ/DAİŞ vb. yüzlerce, binlerce farklı bakış içerisinde islam adına yapılanmalar bulunmaktadır.
Laiklik ve Modern Dünya: Günümüz Tartışmaları ve Önemi
Günümüzde laiklik, hâlâ önemli bir tartışma konusudur. Laiklik ilkesi, din özgürlüğünün sağlanması ve herkesin istediği inanca sahip olabilmesini garanti alır. Din ve devlet işlerinin ayrılması, farklı dini inançların bir arada yaşamasına ve toplumsal çatışmaların önlenmesine yardımcı olabilir. Laiklik, toplumsal barışın sağlanmasında önemli bir rol oynayabilir. Farklı dini ve etnik grupların bir arada yaşadığı toplumlarda, laiklik ilkesi çatışmaları önleyebilir ve toplumsal uyumu destekleyebilir. Laiklik, demokratik bir toplumun temel ilkelerinden biridir, laiklik ilkesi ile birlikte, hukuk devletin diğer kurum ve kurallarının uygulanması adaletli ve güvenli bir iklim sağlar. Dinî inançların siyasete karışmaması, demokratik süreçlerin sağlıklı bir şekilde işlemesine katkıda bulunabilir ve herkesin eşit haklara sahip olduğunu garanti altına alabilir. Bu durum din istismarının da önüne geçecek ve Giordano Bruno’nun (1548-1600) “Allah yeryüzündeki iradesini hakim kılmak için iyi insanları kullanır. Yeryüzündeki kötü insanlar ise kendi iradelerini hakim kılmak için Allah’ı kullanır.” cümlesinin uygulanabilirliği de ortadan kalkacaktır.
Sonuç:
Makalenin başında da belirtildiği gibi, laiklik ilkesi çeşitli toplumlarda farklı şekillerde ele alınmıştır. Ancak, laikliğin temel ilkeleri, din ve devlet işlerinin ayrılması, din özgürlüğü ve toplumsal barışın sağlanması, genellikle ortak bir anlayışı temsil eder. Avrupa’da laiklik, Kilise’nin güç kaybına uğramasıyla gelişmiş ve demokratik bir toplumun temel ilkelerinden biri haline gelmiştir. Türkiye’de laiklik, Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana önemli bir ilke olarak benimsenmiş ve din ve devlet işlerinin ayrılması yanında, din özgürlüğünü de içeren bir anlayışla ele alınmıştır. İslam tarihinde de laiklikle benzer uygulamalar bulunmaktadır ve din özgürlüğü, toplumsal uyumun sağlanması açısından önemli bir rol oynamıştır. Günümüzde, laiklik ilkesi, demokratik bir toplumun temel ilkelerinden biri olarak kabul edilir ve farklı dinî ve etnik grupların bir arada yaşamasını sağlayabilir.