Bu hikayenin merkezinde bu sefer ben varım. Yaklaşık yirmi beş sene önce, beni tanıyan bir kişinin aracılığıyla tanımadığım biri gelmişti. Yalnız yaşayan kısa boylu bir adamdı. Bir arazisini satmak istiyordu. Ancak, bu yer miras yoluyla elde edilmiş ve henüz intikali tamamlanmamış, paylı mülkiyete geçilmemişti. Tapudan satışı mümkün olmayan bir durumdaydı.
Başlangıçta ilgilenmemekte kararlıydım. Ancak, ısrarlar üzerine noterden bu yeri satış vaadi şeklinde almaya karar verdik. Şahıs, bize iki ayrı parseldeki iştirak payını satış vaadinde bulundu. Ben de bu satış vaadi sözleşmesini tapuya şerh verdim. Tapuya şerh vermek, çok güçlü bir kişisel hak sağlıyordu. Satış vaadine rağmen, bu yer paylı mülkiyete dönüştüğünde, üçüncü kişilere satılabilmekte ancak satış vaadi alacaklısı dava yoluyla geri alınabilmekteydi.
Zaman geçtikçe, değersiz olarak nitelendirilen yer neredeyse yüzlerce kat değer kazandı. Bu süreçte, bize satış vaadinde bulunan kişi de vefat etti ve işler daha da karmaşık bir hal aldı. Birçok mirasçı ortaya çıktı çünkü satış vaadinde bulunan kişi bekar ve çocuksuzdu ve mirası birinci derece olmayan akrabalarına kalmıştı. Hukuken yapılacak bir şey bulunmuyordu.
Tam bu karmaşık durumdayken, bize satılan yer ile birlikte başkaca çok sayıda taşınmazın miras olarak geçtiği kişilerden bazıları geldi. Diğer taşınmazlardaki iştiraklerin çözümü ve paylı tapularının alınması için anlaşmaya sağlayamamışlardı. Anlaşamadıkları için konuyu dava yoluyla çözmek istiyorlardı. Bu durumda, işlerinin çözülmesiyle birlikte benim aldığım yerin de problemi çözülecek ve tapuyu alma hakkını elde edecektim.
İşe koyulduk ve kendi aldığımım yere henüz başlamamıştık ki, şaşırtıcı bir şekilde bu kişiler, bir araya gelip, benim aldığımın taşınmazın iştirakini çözmüş, satış vaadi şerhini kaldırmak için de başvurarak, miras yolu ile aldıkları paylarını satmaya başladıklarını öğrendim. Yaklaşık elli kişi. Benim satış vaadi ile aldığımı öğrenmişler ve benim satın aldığım yeri alamamam için plan yapmışlardı. Köylü milletin efendisidir derler ama burada köylü kurnazlığı yapıyorlardı.
Kendilerini uyardım. Onlarca kez yer el değiştirmiş olsa bile hakkımı alacağımı söyledim. Dava sürecinde en az on beş kişiye ait payın satıldığını, hatta üç kez el değiştiren yer olduğunu da öğrenmiştik. Sonuçta uzun bir süre sonra dava benim lehime sonuçlandı ve tüm payların adıma tesciline karar verildi. Bu kişilere şunu söyledim: “Masamda cep telefonum var, burada çok ciddi param, eşyam da olabilir, ben çıkınca alır mısınız?” Cevapları elbette hayır oldu. Çünkü biliyorlardı ki almak hırsızlıktır. Yaptıkları da aynen böyle bir hırsızlıktı. Bana satılan yeri almamaları veya derhal teslim etmeleri gerekirken, yaptıkları şey kabul edilemezdi.
Elbette, anlayana…