Umulmayan netice!
Dostum anlatıyor: Müvekkili olan iş insanı, fabrikatördür, yüzlerce de işçi çalıştırmaktadır. Ürettiği ürünleri ise tekstil sektörüne vermektedir. Müşterilerinden birisi, tam o sırada “iflas erteleme” kararı alır. Fabrikatör iş insanının o müşterisinden alacağı ise beş milyon lira civarındadır, bir anda alacağın kesilmesi ve kimi diğer etkenler iş insanının bazı bankalara olan aylık ödemelerini yapamaması ve temerrütte düşmesine yol açacaktır. Fabrikatör iş insanı bir anda tüm varlığının kilitleneceğini ve ayakta da duramayarak, borçlarını da ödeyemeyeceğini düşünürken, elindeki tüm mallarını elden çıkarmaya karar verir. Bu arada, gerçekten amacı, düzlüğe çıkıp, tüm borçlarını ödeyerek yine ayakta kalmaktır. Mallarını bir an önce elinden çıkarmasının birinci nedeni; hepsine haciz konulduğunda, hiç birisini tasarruf edememesi ve tabiri yerinde ise tümünün “haraç mezat” elinden çıkmasını engellemektir. Aynı zamanda malların değerinin artında satılması bir yana, ağır vergiler, satış masrafları ve giderleri ile eline hiçbir şeyin geçecek olmaması ve borçlarını da kapatamayacak olmasının önüne geçmektir. Tüm mallarının haciz tehdidinden kurtulmasından sonra ise, süreç içinde alacaklarını tahsil edecek ve her türlü ticari faaliyetini (gerekirse yeni şirketler üzerinden) sürdürerek tüm borçlarını da ödemeyi planlar.
Bu arada bir arsadaki hissesini de satar. Ancak, yaklaşık beş yüz bin lira olan arsa hissesi satılırken tapuda rayiç değer olan yüz bin lira üzerinden işlem yapılmıştır. Bu arsada kendisi kadar bir yakınının da hissesi vardır, üçüncü ortak ise, oldukça büyük hissesi olan başka bir hissedardır. Büyük hissesi olan hissedar eski adı ile şuf’a yeni adı ile önalım hakkından kaynaklanan davayı açar. Yani beş yüz bin lira değerindeki yeri tapuda gösterilen yüz bin lira üzerinden alması kesindir. Bu sırada dostuma gelirler. O da konu hakkında bilgi almak ister: fiili olarak bir bölünme olup olmadığını sorar. Olmadığı cevabını alır. Bunun üzerine şunu söyler: ”davayı hemen kabul edin, az da olsa paranızı hemen alırsınız ve kimi harçlarda da lehinize uygulamalar olur” der. İlave olarak; “eğer yakınınız da dava açarsa, en azından hissenizin yarısını da o alır, zararınız yarıya iner” beyanında bulunur. Her iki teklif de uygundur ve hemen yakınları da dava açar. Her iki davada da dava kabul edilir. İlk açılan davada bedeli geç ödemek isteyen davacı büyük hissedar sonucu garanti gördüğünden işin üzerine hızlı bir şekilde gitmez. İkinci açılan dava ise, çok hızlı takip edilir. Hemen para bloke edilir ve karar verilir. Karar da kesinleşir. Tüm hisseyi ikinci davayı açan iş insanının yakını alır. İlk açılan dava halen devam etmekte, hatta vekil mazeret vermektedir. İlk dava, ikinci açılandan neredeyse sekiz ay sonra biter. Davalı hisse alıcısı, tapunun iptal olduğunu, diğer hissedar adına tescil kararı verildiğini ilk davanın görüldüğü mahkemeye defalarca iletmesine rağmen mahkeme infazı mümkün olmayacak şekilde kabul kararı verir. Niçin infazı mümkün değildir? Çünkü, artık taşınmaz maliki başkadır. Olmayan hisse (artık başkasına ait pay) için iptal kararı verilmiştir.