Cezalar, toplum düzeninin korunması ve adaletin tesis edilmesi için önemli bir araçtır. Toplumun huzurunu ve güvenliğini sağlamak için cezaların uygulanması kaçınılmazdır. Bu nedenle; cezalar, bireylerin hatalarının telafi edilmesi, rehabilitasyonu ve topluma kazandırılması ve caydırıcılık ile toplumun daha güvenli ve sağlıklı bir yer olmasına yardımcı olur.
Cezalar adaletin sağlanmasında temel bir rol oynar; suçluların keffaretinin, toplumun suçlulara karşı duyduğu öfkenin, mağdur ve yakınlarının intikam hislerini telafisinin ve caydırıcılığın önemi yadsınamaz bir gerçekliktir.
İslamiyet, Hristiyanlık ve Musevilik dinleri ve diğer birçok inanç, adaletin korunması ve toplum düzeninin sağlanması için çeşitli hükümler ve prensipler içerir. Bu dini geleneğe sahip topluluklar genellikle hırsızlık, tecavüz, cinayet, kasten yaralama gibi ciddi suçlarda devletin af yetkisine sahip olmadığını ve bu suçların şahsi haklar olduğunu kabul ederler.
İslâm ceza hukukunda devletin hudûd ve cinayet cezaları hakkında af yetkisi yoktur. Kısas ve diyet cezaları şahsî hak olduğundan, hak sahibinin şahsî affıyla düştüğü gibi sulh ile de düşer. (M. Cevat Akşit, İslâm Ceza Hukuku ve İnsanî Esasları, (İstanbul: Gaye Vakfı Yay., 2004), 78.) Af, cezanın düşmesinin amillerinden biridir. Af hakkı; mağdurun, varislerinin, yakınlarının ya da bunlardan birisinin bulunmaması durumunda idarenin tasarrufundadır. Af, bazı cezalarda etkin; bazılarında değildir.(Zeyd b. Abdukerim b. Ali Bin Zeyd, el-‘Afv ‘ani’l-‘Ukûbe fi’l-Fıkhi’l-İslâmî, (Riyad: Dâru’lAsıma, 1410),
Öte yandan, adaletin sağlanması ve toplum düzeninin korunması açısından cezaların belirlenmesi ve uygulanması sırasında hukukun üstünlüğü ve insan hakları prensiplerine sıkı sıkıya uyulmalıdır. Cezaların adaleti sağlamak ve toplum düzenini korumak amacıyla uygulanması gerektiği unutulmamalıdır.
Af kesinlikle düşünülmemekle birlikte, affın amacına hizmet eden düzenlemeler yapılabilir. Ki, pratikte affa uğrayanların büyük bölümünün tekrar mağduriyetlere neden oldukları basına çokça yansımıştır.
Neler Yapılabilir?
Evrensel hukuka aykırı cezalandırılmalar, suçun kanunilik ilkesinin ihlal edilmesi, suçun şahsiliği prensibi ilkesinin ihlal edilmesi, temel hak ve özgürlükler aleyhine kararlar, suçun unsurlarının olmamasına karşılık kimi delil niteliğinde olmayan unsurların adeta suçun unsuru sayılması gibi kimi yanlışlar hukuki düzenlemeler ile telafi edilebilir. Cezalarda adli hataların geri alınabilme ve kabili tamir düzenlemelerinin yapılabildiği çözümler üretilmelidir. Çoğunlukla mevzuatta bir sıkıntı olmamasına karşılık, uygulamada fahiş yanlışlar olabilmektedir. Bu konuda tazminat dahil olmak üzere çeşitli düzenlemeler yapılması da şarttır.
Yargı organları ne kadar iyi çalışırsa çalışsın, adli işlemlerde hata imkânsız değildir. Bu nedenle yaptırım sonuçları itibariyle eski hale getirilebilir olmalıdır. Örneğin, ölüm cezasında bu nitelik bulunmamaktadır. Aynı husus kısmen hürriyeti bağlayıcı cezalar açısından da söz konusudur. Gerçekten adli hata halinde hürriyeti bağlayıcı cezanın infazına son verilse ve hükümlüye uygun bir tazminat ödense dahi, bu onun cezaevinde geçen günlerini geri getirmeyecektir. Bu özellik bakımından telafi edilmeye en uygun yaptırım, para cezası ve ıslah edici diğer çözümlerdir.
Sonuç olarak, cezaların toplum düzeni ve adalet üzerindeki rolü büyük önem taşır. Hukukun üstünlüğü ve insan hakları prensiplerine bağlı kalarak, cezaların adaleti sağlayıcı, caydırıcı ve ıslah edici bir nitelikte olması sağlanmalı, kamu düzenini bozabilecek ‘af’ düşüncesinden uzaklaşılmalı, buna mukabil farklı düzenlemeler yapılabilmelidir. Bu sayede, toplumun huzuru ve güvenliği en iyi şekilde korunabilir.