İnsanlık: Ortak Yaratılışa Rağmen Ayrışan Yollar
İnsanlar doğarken, doğdukları ülke, ırk, dil, renk ve cinsiyeti seçemezler. Bu temel özellikler, bireyin kontrolünde değildir ve insanlar bu özellikleri seçme lüksüne sahip değillerdir. Hatta genellikle anne-baba ve doğdukları coğrafyanın dinini benimserler. Örneğin Türkiye’de doğan bir Türk, İsrail’de, Suudi Arabistan’da veya İngiltere’de dünyaya gelmiş olabilirdi. Kişi istediği için Türkiye’de dünyaya gelmiş değildir. Ancak, bu ortak insanlık durumuna rağmen, dünya üzerinde ırk, din ve mezhep savaşları gibi trajik olaylar yaşanmaktadır.
Bu durumun temelinde yatan soru şudur: Niçin, aynı tanrının yaratmış olduğu farklı inançlara sahip insanlar arasında çatışmalar ve savaşlar yaşanmaktadır?
Bu soruya yanıt ararken, öncelikle insanların kendi doğdukları koşulları seçme şansına sahip olmadıklarını hatırlamak önemlidir. Doğuştan gelen özelliklere odaklanmak, insanların üzerinde kontrol sahibi olmadıkları temel gerçeklerdir. Dolayısıyla, ırk, din veya mezhep gibi faktörler üzerinden insanları değerlendirmek ve ayrıştırmak, temelde haksız ve mantıksız bir yaklaşımdır.
Ancak, tarih boyunca bu tür ayrımcılıkların neden yaşandığına dair birçok faktör ortaya çıkmıştır. İnsanlar, farklı kültürlerin, inançların ve yaşam tarzlarının doğal bir sonucu olarak ortaya çıkan çeşitlilikle birlikte gelmişlerdir. Ancak, bu çeşitlilik, zaman içinde ayrımcılık ve çatışmaya dönüşmüştür.
Şöyle bir hikaye anlatılır: “”Gidin bir çölden 100 tane kırmızı ateş karıncası yakalayın. Daha sonra bir başka topraktan 100 tane siyah karıncayı alın ve bunların hepsini bir kavanozun içine koyun. İlk başta hiçbir şey olmayacaktır. Daha sonra kavanozu elinize alın, oldukça şiddetli bir şekilde sallayın ve tekrar yerine koyun. Kavanozun içinde bir anda karıncaların birbirleriyle savaştığı bir kaos ortamı göreceksiniz. Kırmızı karıncalar bunu yapan düşmanın siyah karıncalar olduğunu düşünürken siyah karıncalar bu kaosun nedeni olarak kırmızı karıncaları görmektedir. Oysa çok iyi bildiğiniz üzere kaosun asıl nedeni sizin ellerinizdir.”
Bu anlatı, gerçek bir durumu özlü bir şekilde ifade eder. Kaosun asıl sebebinin dışarıdan gelen müdahale olduğunu ve karıncaların aslında birbirlerine düşman olmadığını vurgular. İşte buradan yola çıkarak, insanlık tarihindeki çatışmaların ve savaşların arkasında da benzer bir dinamik olabilir.
Bu anlatının sonunda sorulan soru, derin bir anlam taşır: “Kavanozu sallayan kim?” İşte asıl mesele burada yatmaktadır. İnsanların birbirleriyle savaşmaya itilmesinde, çatışmaların körüklenmesinde sorumlu olanlar kim? İktidarlarını koruma amacı güden liderler mi, yoksa kendi çıkarları uğruna kaos yaratanlar mı?
Dolayısıyla, insanlığın yaşadığı çatışmaları anlamak ve çözümlemek için, sadece karıncaların savaşmasına odaklanmak yetmez. Kavanozu sallayan eli anlamak ve bu manipülasyonları fark etmek, barışa ve uyuma doğru atılacak önemli bir adımdır.
Yine belki de farklı coğrafyada doğmuş olsa, o coğrafyada kendisi ile savaşan insanın, diğer çatışmadaki sebep, korku ve bilgisizliktir. Bilinmeyene veya farklılıklara karşı duyulan korku, insanları savunma mekanizmalarına iter ve bu da ayrımcılığın temelini oluşturur. Diğer sebep ise, güç ve kaynak mücadelesidir. İnsanlar, kendi gruplarını diğerlerinden üstün görmeye ve bu üstünlüğü korumak için mücadele etmeye eğilimlidirler.
Dinler arası çatışmalara gelince, bu genellikle dogmatik inanç sistemleri, yorum farklılıkları veya tarihsel anlaşmazlıklar nedeniyle ortaya çıkar. Her ne kadar aynı tanrıya inananlar arasında bile farklı mezhepler arasında çatışmalar yaşanıyorsa da, bu temelde birbirini anlamama ve hoşgörüsüzlükten kaynaklanmaktadır.
Peki, bu sorunlar nasıl çözülebilir? İlk adım, insanların birbirlerini anlamaya ve saygı göstermeye yönelik bir çaba içine girmeleridir. Eğitim, bilgi ve iletişim, korkuları azaltabilir ve farklılıkları bir zenginlik olarak görmeyi sağlayabilir. Ayrıca, liderlerin, toplumların bir arada yaşama ve çeşitliliği kutlama konusundaki taahhütleri ve sivil toplumun katkıları çok önemlidir.
Sonuç olarak, insanlar doğdukları koşulları seçemezler, ancak dünya üzerinde barış ve anlayışı inşa etme gücüne sahiptirler. Ortak bir yaratılışa sahip olmamıza rağmen, insanlar arasındaki farklılıkları kutlamak ve hoşgörü ile yaklaşmak, barış ve uyum içinde bir dünya inşa etmek için atılacak önemli adımlardır.