Ağlayanın malı gülene hayır etmez!
Yazının başlığı olan, “Ağlayanın malı gülene hayır etmez” cümlesi doğru mudur, yanlış mıdır? Eğer bu cümle, “birinden haksız bir biçimde ele geçirilen malın onu alana bir yararı dokunmaz” şeklinde ifade edilmek istenir ise, şüphesiz doğrudur.
Ağlayanın malı gülene hayır etmez atasözü Türk Dil Kurumunda şu şekilde tanımlanmıştır: “Başka kimsenin malını elinden haksız yere ve zulüm içinde alıp haksız kazanç elde etmenin hayrını kimse görmez. Haksızlığa uğrayan kişilerin mağduriyeti er ya da geç haksızlığı yapan kişiden çıkar. Kimsenin yanına kâr kalmaz”. Bir insanın malını haksızlık ile elinden alan kişi, o malın hayrını göremez. Hayrını görememesi bir yana belaya uğrayarak davranışının karşılığını da alır.
Ancak bu atasözünün de istismar edildiğini görmekteyiz. Anlı şanlı bir yazarımız bu konuyu çok yüzeysel ele almış ve derin vukufiyeti olmadığı bir alanda yorumlamıştı: İcra memurluğunca satılan bir malı almanın hukuka uygun ve fakat helal olmadığını ifade etmişti. Elbette konforlu alanlar da açıklamalar yapmak kolay, hatta popülist ortamlarda alkışlanmakta mümkündü, ama “Kaziye-i anha öyle değil”, yani değişerek günümüzde kullanılan deyim olarak,”kazın ayağı öyle değil”…
Konuya döndüğümüzde icra satış yerlerinde bu “Ağlayanın malı gülene hayır etmez” cümlesini terennüm edenler bulunurlar. Ancak, nerdeyse bunların tamamı “ihaleye fesat karıştırmak isteyen” kişiler veya onların adamlarıdırlar. Haksızlık için söylenilen bu cümle, haksızlığı telafi etmek için yapılan işleme karşı söylenilir. Asıl amaç ise birilerinin daha ucuz rakamlarla ürünü almaları için diğerlerini “manevi baskı” altına almaktır.
Bir esnaf, bir tacir ürün satmış, bu ürünün bedeli ödenmiyor, ne yapmalıdır? Bilindiği gibi hukukta bizzat İhkak-ı hak yasağı vardır, İhkak-ı hak yasağı, yani hakkın bizzat yerine getirilme yasağı, bireyin alacağını kendisinin değil, devlete başvurarak elde etmesine denmektedir. İcra ve İflas hukuku da ihkak-ı hak yasağının sonucu olarak ortaya çıkmıştır.
Eğer herkes kendi hakkını kendi almaya kalkar ise kamu düzeni tamamen bozulur. Hiçbir ticari faaliyet yapılamaz, kaos ve anarşi doğduğundan da devletten de söz edilemez.
Alacaklı hakkına kavuşmak istemektedir, ne yapmalıdır? Borcunu ödememekte direnen borçlunun mal varlığını (gayrimenkullerini, menkullerini, başkalarındaki alacaklarını vb) haczettirerek ve gerektiğinde bu malların da satışını da talep ederek, hakkını alacaktır. Burada “Ağlayanın malı gülene hayır etmez!” atasözünün uygulama alanı yoktur. Tam tersi vardır.
Peki olması gereken nedir? Öncelikle bu tür cümlelerle “manevi baskı” oluşturan ve “ihaleye fesat karıştırmak” isteyenleri, bunun dışında tehdit ile katılımcıları caydıranları ortamdan uzaklaştırmak ilk yapılması gerekendir. Malın gerçek değerinin artında satışın gerçekleşmesi ve birilerinin de çok ucuza o malı almasını engelleyecek ortama da müsaade etmemektir. Birisinin diğerlerine para dağıtarak, zaten zor durumda olan borçlunun malının gerçek değerinin altında alınmasına da fırsat verilmemelidir. Bunun temel yolu da yukarıda zikrettiğimiz yazar gibi, konu hakkında derinliği ve hayat tecrübesi olmayanların “hariçten gazel okuması”nın etkilerini ortadan kaldırmak, tam tersine katlımı teşvik etmek ve satışa çıkan malın serbest rekabet ortamında en yüksek fiyata satılmasını sağlamaktır. Böylece, borçlunun gülmesi sağlanacak, borcu kapanacak veya azalacak, ya da artan para eline geçecektir, alacaklı tatmin olacak, alacağına kavuşacaktır. Devlet ise yüksek satıştan kaynaklı vergileri daha yüksek alacaktır.
Yani cebri icra satışlarından mal almak “Ağlayanın malı gülene hayır etmez!” anlamında değil, tam tersi anlamda fayda sağlayacaktır. Bu atasözümüz tefeciler için caridir, hırsızlar, dolandırıcılar, kişinin zor durumundan yararlananlar, devlette yolsuzluk yapanlar ve rüşvet alanlar için ise elbette doğrudur. İhaleden mal alanlar ile ” Ağlayanın malı gülene hayır etmez!” atasözünün ünlü yazarın yorumu ile “helal” olmadığı “fahiş hatalı” yorumu ile hiç ilgisi yoktur.