Terörist eylemlerin farklı ideolojik temellere dayanan örgütler tarafından gerçekleştirildiği birçok durum mevcuttur. Bu örgütler genellikle Marksist-Leninist, etnik kökenli bölücü, aşırı milliyetçi-faşist veya dini motifleri baskın olan kategorilere ayrılabilir.
Marksist-Leninist ideolojiye sahip örgütler, genellikle eylemlerini gerçekleştirdikleri ülkede bulunan rejimi devirmeyi ve yerine Marksist-Leninist bir sistem kurmayı amaçlarlar. Bu örgütlerin temel hedefi ideolojik bir değişimdir ve genellikle radikal politik değişim için şiddet içeren yöntemlere başvurabilirler.
Etnik kökenli bölücü örgütler, genellikle belirli bir etnik gruptan gelen insanları temsil eder. Bu örgütler, savaş verdikleri ülkede belirli bölgelerde yarı-bağımsız veya tam bağımsız bir devlet kurmayı amaçlarlar. Temel motivasyonları, etnik kimliklerini koruma veya güçlendirmeye dayanır.
Aşırı milliyetçi ve faşist örgütler, ırkçı bir yaklaşım benimserler ve genellikle belirli bir ırk veya milletin üstünlüğünü savunurlar. Bu örgütler, ideolojik olarak sosyal, kültürel, ekonomik, siyasal ve hukuksal sistemlerin radikal bir şekilde yeniden düzenlenmesini hedeflerler.
Dini motifleri baskın olan örgütler, genellikle büyük kitleleri etkileyen dini referanslarla hareket ederler. Bu örgütler, kutsal kitaplarındaki şiddet içeren konuları kendi çıkarları doğrultusunda yorumlayarak, şiddet eylemlerini dini bir bağlamda haklı çıkarmaya çalışırlar. Dini temalar, genellikle uhrevi hayatla ilgili vaatler üzerinden örgüt üyelerini etkiler. Bu örgütlerde, “din pazarları” ve “şehit pazarları” (!) dikkat çeker, ölüm kutsanır. Şehitlik kavramının, farklı dinlerde kutsal sayıldığı kabul edilirken, dini hareketlerin, terör örgütlerinin ve iktidar sahiplerinin bu kavramı manipüle ettiği çıplak göz ile de görülebilmektedir. Bu tarz terörizmin temelinde dinin istismar edilmesi, örgütlerin ölümü kutsal bir olay ve ilahi bir görev olarak görmelerine dayanır. Bu bağlamda, örgütler, üyelerine şehitlik ve cennet vaat ederek, ölümü emelleri doğrultusunda haklı kılmaya çalışırlar, şiddet ve terörü meşrulaştırmak için ideolojik argümanları kullanma eğilimindedirler. Bu başlıkların dışında da ekonomik, sosyal, psikolojik, kültürel ve politik faktörler de elbette yer almaktadır.
Din temelli terörizm için ifade edilmiş on binlerce örnekten bir kaçı: Yazar F. Taştekin “Karanlık Çöktüğünde IŞİD: Din adına şiddetin dünü ve bugünü.” (İstanbul: Doğan Egmont Yayıncılık ve Yapımcılık) İsimli eserinde; “İhvan ile beliren Abdulvehhâb-Suudi ittifakının diğer cihatçı örgütlere yol gösterici olan mirası şuydu: Din için kadın, çocuk, yaşlı ayırt etmeksizin öldürmek; yağmalamak; ganimet düşüncesiyle cihat seferberliği; kuralları çiğneyenlerin kolaylıkla mürtet (dinden çıkan ya da ayrılan) sayılıp öldürülmesi; keyfi cezalar; korku salarak kentleri işgal etmek; bidat merkezi kabul edilen yapıları yok etmek; kendinden olmayanı mürtet, yani kâfir ilan etmek; belirgin bir Şia karşıtlığı…” cümlelerine yer vermiştir.
“Teör’ün Geldiği Yeni Boyut: IŞİD Örneği.” (Bilgesam. (2015)) Adlı çalışmada; Günümüzde dini referans alan terör örgütlerinin “Batı bizi eziyor, onun maşası olan tağut, yani yalancı İslamcılar da onlara işbirliğine gidiyor” yorumu ve “Dar-ül Harp” olarak isimlendirilen bu ülkelerde sivillerin dahi katledilebileceğinin değerlendirilmesi, çok sayıda Müslüman’ın öldürülmesine sebep olmaktadır” değerlendirmesi yapılmıştır.
Yazar S. Erdem ise; “IŞİD örneğinde, Irak ve Suriye’de hâkimiyetleri altına almış olduğu bölge dışında, her hangi bir Müslüman devlet yoktur ve dolayısıyla nüfusunun çoğunluğu Müslüman olmakla beraber onlara göre kâfir olan devletlerde de pekâlâ eylem yapılabilmektedir. Böylece kâfir olarak varsaydıkları nüfusun çoğunluğu Müslüman ülke halklarını da meşru bir hedef haline getirmektedir” (Erdem, 2015) ifadelerine yer vermiştir…Bu nedenle intihar girişimleri gibi eylemleri yücelten ve kutsallaştıran dini hareketler ölüme gönderdikleri mensuplarının yerlerini çok kolay doldurabilmektedir. Şiddeti kutsal bir amaçla uyguladıklarına inandıkları için, bu örgütlerin elemanları eylemlerini bir cinayet olarak adlandırmamakta ve dolayısıyla da pişmanlık duymamaktadırlar (Erdem, 2016, Cihatçılar: El Kaide ve IŞİD’e katılanların hikayesi. ss. 34-35).
Myanmar’da Arakan eyaletinde Rohingya Müslümanlara karşı gerçekleştirilen şiddet olayları, Budist milliyetçi grupların etkisi altında gerçekleşmiştir. Bu gruplar, Rohingya Müslümanlarını tehdit olarak görmüş ve şiddet eylemlerine girişmiştir.
Hindistan’da, bazı Hindu milliyetçi gruplar, özellikle dini azınlıklara karşı hoşgörüsüzlük ve şiddet içeren eylemlerde bulunmuşlardır. Bu gruplar, dini temelde ayrımcılık yaparak Hindu üstünlüğünü savunmaktadır.
Tarihsel olarak, Haçlı Seferleri Hristiyanlığın adını kullanarak Müslüman bölgelere saldırmış ve şiddet uygulamıştır. Ayrıca, bazı Hristiyan gruplar, özellikle radikal mezheplere mensup olanlar, kürtaja, kimi özgürlüklere ve diğer konulara karşı şiddet içeren retorikler geliştirmişlerdir, Katolik kilisesine bağlı bir mahkeme sistemi olan “Engizisyon” on binlerce insanı hukuksuz bir şekilde infaz etmiş, “cadı avı” başlatmıştır.
İsrail-Filistin çatışması bağlamında, bazı radikal Yahudi gruplar Filistinlilere karşı şiddet uygulamış ve sürdürmektedir, bu durum bölgedeki gerilimi artırmıştır. Aynı zamanda, bazı dini fanatikler, Arapları ve diğer dini grupları düşman olarak görebilmektedir.
Sonuç olarak, terörizm; çoğunlukla, sapkın görüşleri benimseyen bireylerin, genellikle kendi dinlerinin öğretilerini yanlış yorumladıkları ve çoğunlukla dini kisveli siyasi veya ideolojik hedeflere hizmet etmek için dinin manipüle edildiği gerçeğidir. Dinlerin çoğu, barış, hoşgörü ve adalet gibi değerlere vurgu yapar, ancak bazı bireyler bu değerleri çarpıtarak şiddeti meşrulaştırabilmektedirler. Bu durum, tüm dinlerde mevcut olan bir gerçektir.